Eugene lonesco’nun “Yalnız Adam” diye Bertan Onaran tarafından Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmış(Cem Yayınevi 1974)kitabından alıntılar
“Nesnel koşul diye bir şey yoktur.” (s. 9)
“(…) Sonsuz bir evren aklımızın alacağı şey değildir. Oysa gerek okulda, gerek başka yerlerde bana hep evrenin sonsuz olduğu söylenmişti. Ve sonra evrenin sonsuz değil, sonlu olduğu söylenmişti, buysa bana hani deyim yerindeyse, daha akıl almaz geliyordu, çünkü son’undan ‘sonra’ ne vardı acaba? (…)” (s. 16)
“(…) Gelirimle uzun süre yaşamayı tasarlıyordum. (…) Benim için en iyi şey işadamlarına ortak olmamaktı. (…)” (s. 18)
“(…) Dünya hayvanların kapatıldığı, düzmece dağların, yapay ormanların, göle benzer su birikintilerinin bulunduğu, ama dört bir yanından demir parmaklıklarla çevrilmiş bir hayvanat bahçesine benzetilebilirdi. (…)” (s. 19)
“(…), bilmeden içimizde taşıdığımız güneşi gizleyen bulutlardan başka bir şey olmayan yüzlerimiz. (…) Belli bir görüş açısı gereklidir bize, bakan ya da küçük bir memur, milyarder ya da serseri oluşumuzun hiç önemi yoktur. (…) En dondurucu soğuk bile karşı koyamaz yürek sıcaklığına. (…) İçkinin insana sağladığı iyilik geçicidir. İyilik ya da açıkgörüşlülük. (…)” (s. 23)
“(…) Devrim zorbalığı getirir, tez elden yerleştirir, işte o zaman en şiddetli arzular zincirden boşanır. (…) Benim arzum yok, ya da yeterli değil, ya da artık kalmadı. (…) Rahat bırakılmak isterim. Başkalarının arzuları beni rahat bıraksın, artlarına takıp götürmeye kalkmasın. (…)” (s. 25)
“(…) Sokaklarda dolaşan ya da otobüslerin ardından koşan şu insanlar ne yapıyorlar acaba? Herkes bunu düşünmeye, daha doğrusu düşlenmeyeni düşlemeye kalksaydı, hiç yerlerinden kıpırdamazlardı.” (s. 35)
“Dünyanın sonundaki duvarın önünde sanıyorum kandimi, duvarın öte yakasını unutmalı. Duvardan ayrılmaya karar veremiyorum bir türlü. Belki de bir hastalıktır bu. Tek başıma kaldım bu duvarın dibinde. Sersemin biri gibi, tek başıma. Onlar yol alıyorlar, toplumlara çeki düzen veriyorlar, iyi kötü, ayrıca harika makinalar var. Bense duvara bakmaktan başka iş yapmıyor, dünyaya sırtımı dönüyorum. (…) Kodesteyiz, evet, hiç kuşku yok, kodesteyiz. Her şeyi bilmek istediğim için hiçbir şey bilmiyorum. Belki onlar bu soruya bir karşılık vermeyi becerirler, ha? Binlerce ya da yüzlerce kuşak sonra akıl almazı kavrayacak, düşlenmezi düşleyecekler. Çalışmayı, otobüse binmeyi, kitap yazmayı, hesap yapmayı, yıldızları fethe çıkmayı bırakmıyorlarsa, mikroskoplar küçükten de küçük cisimcikler buluyorsa, bu, bilinçsiz ve doğal bir biçimde söz konusu ereğe varacaklarını hissettiklerini gösterir. (…)” (s. 35-36)
No Comments