Fütûhât-ı Mekkiyye c.12’den (Müellif: İbn Arabî, Çeviri: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, 2010) alıntılar
“(…) Vahiy bu güçten yoksun birine inmiş olsaydı, kendisine inen vahyin gücüyle o kişi erirdi. Allah’ın bir çocuğu olduğuna inanan bir insanın ne kadar kalın perdelere sahip olduğuna bakınız! Bu kişi hakikatlere karşı ne kadar da kördür! İlahi tecellide beni hayrete düşürüp gücümü azaltan en önemli ifade meleklerin şu sözleriyle (daha sonra zikredilen Hz. Nuh’un ifadesidir): ‘Rabbimiz! Her şeyi rahmetin ve bilginle kuşattın. Tövbe edenleri ve yoluna uyanları bağışla, onları cehennemin acı azabından koru.’ (Ğafir, 40/7) Allah Teâlâ şöyle der: ”İyilik yapanlar aleyhine yol (sorumluluk) yoktur.’ (et-Tövbe, 9/91) Tövbe edip O’nun yoluna uyana nasip olan ihsandan daha büyük ihsan olabilir mi? Buna karşılık Nuh peygamber -ki Allah ehlinin kâmillerindendir- şöyle der: ‘Benim evime mümin olarak giren kimse için!’ (Nuh, 71/28). Sanki Nuh geride bir şey bırakmış gibidir. Çünkü sadece mümin için mağfiret dilemiş, Allah Tealâ’nın yoluna uymayı zikretmemiştir. (…) (s. 15-16)
AllahTeâlâ ‘Cehennemi kâfirler için sığınak (hasîr) yaptık‘ buyurur. Yani orası bir hapishanedir, çünkü (aynı kelimeden türetilen) mahsur, tasarruf etmesi engellenmiş ve alıkonmuş kimsedir. Cennetlikler engellenmiş değildir, çünkü onlar cennette diledikleri yerlere yerleşir. Cehennem ehli ise böyle değildir. Bu, Allah’ın kullarına dönük gizli-ilahi merhametidir. Allah Teâlâ onlara cehennemin dilediği yerine yerleşme imkânı verseydi, hissettikleri azaptan kaçmak üzere yerleşebilecekleri bir yer bulamazlardı. O, kendisinde rahat bulacakları bir yer bulma umududur; azap vaktindeyse cehennemde bir rahatlık yoktur ve cehennemde tatmadıklari bir azap kalmaz. Yaşadıkları azap yenilenecek azaptan ehvendir. Aynı şey nimet için geçerlidir. Bu nedenle Allah azabı (güçlü bir şekilde) tatsınlar diye ateşte pişen derilerini yeniler. (…) Buna karşılık Allah Teâlâ farkında olmadıkları yönden onları aldattığı gibi farkında olmadıkları yönden kendilerine merhamet etmiştir. (…) Allah’ın elindeki yüz isimden her birisine ait bir rahmet vardır ve herhangi bir yaratığın ona dair bilgisi yoktur. (…)
Allah Teâlâ cehennemdekilere ateşten haz alan (öfkeli) ile soğuktan haz alanın nimetini verir; birincinin nimeti ateşin, diğerinin nimeti zemherinin varlığına bağlıdır. Bu sayede cehennem, kendi suretinde, soğuk ve sıcak bir halde kalırken ehli sıcaklık ve soğuklukla nimetlenir. Cehennem ehli bu nedenle birbirlerini ziyaret etmez, fakat her tabaka kendi tabakasını ziyaret edebilir. (…) Buna mukabil cennet ehlinin hepsi birbirini ziyaret edebilir. Çünkü onlar nimeti kabulde tek niteliğe sahiptir. Onlar burada, yani kötülük diyarında tevhid ehliydi; bilgi veya iman tevhidine şirk katmamışlardı. Ateş ehli olanlar ise şirk ehli oldukları için birlik niteliğine sahip değildi. Bu nedenle onları -bir sınırlama olmaksızın- genel olarak nimette bir araya getirecek bir birlik nitelikleri yoktur. Öyleyse onlar cehennemde iki grup iken cennetlikler tek gruptur. (…)” (s. 30-32)
No Comments