“Ötesine geçilemeyen bir şeydir var olmak. İnsan var oluşunun öncesine dönemeyiz; ama bir kez var olduk mu; sonrası yine, yeniden ve tazelenerek var oluştur.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali ‘İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “BİZE AİT DÜŞÜNCELERİ Mİ YOKSA DUYGULARI MI ÖNE ÇIKARMAMIZ GEREKİYOR?” başlıklı yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=132&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. İlk alıntı da başlığı teşkil ediyor ve yazının üçüncü paragrafından.

” Daha çocukluk çağımızda bize düşüncelerle (fikirlerle) duyguların (hislerin) zıtlığını öğretirler. Kimler yapar bunu? Dünya Sistemi adını verdiğimiz ve SSCB’nin tarihe gömülüşünden itibaren bütün yeryüzünü kapsayan mali hegemonyanın işleyişinden menfaat temin edenler. İsterler ki, insanlar gerektiğinde kendi ülkeleri aleyhine hükümlere ikna edilebilsin. (…) “

(…) Eğer tüm yerküreyi mali hegemonyanın avı durumuna düşmüş sayıyorsak elbette irili ufaklı bütün milletlerin ve bütün ülkelerin andığımız mekanizmanın bir yerinde olduğunu akıl kârı sayacağız. Her millet ve her ülke için neresidir orası? Türklerin ve Türkeli’nin mekanizmanın tam ortasında yer tuttuğunu söylersem mübalağa etmiş olmam. Tıpkı Müslümanların dünyayı Müslim ve gayri-Müslim olarak ikiye böldüklerini söyleyenlerin mübalağa etmedikleri gibi.

(…) İnsanlar için bir şey ya içerdedir veya dışarda. İnsan olmak için mecburuz bölünmeğe. Bir yanımızda kafamız, diğer yanımızda bedenimiz kalacaktır. Hiçbir şey, hiçbir nesne önde veya arkada, içte veya dışta, sağda veya solda, üstte veya altta, merkezde veya kenarda yer almaksızın var olamaz. ( başlığı teşkil eden  alıntı cümlenin yazıdaki yeri burası ) (…)

Sizi sarıp sarmalayan şeylerin hepsinin bu muhasarayı sizi var olmaktan alıkoymak kastıyla gerçekleştirdiğini anladığınızda var olma uğraşınız başlamış demektir. Fizikî varlığımızı borçlu olduğumuz aile, manevi varlığımızı borçlu olduğumuz tahsil ve meslek hayatının sizin var oluşunuza meydan vermemek üzere bir şekilde tahkim edilmesi Dünya Sistemi dediğimiz mali hegemonyanın bir zaferidir. Siz bu zaferi hezimete çevirdiğiniz zaman var olacaksınız. (…) Hegel’e sorarsanız Napolyon çağın ruhuydu, zaferleriyle Avrupa’nın diline düşmüş kişiye ‘at üstündeki Geist’ demekten geri durmadı. Fransız milletine bir imparatorluk armağan etti; ama asıl gücü hovardaca dağıttığı mevki ve makamlardan değil, uyguladığı kanundan geliyordu: Fransız Medeni Kanunu’nun bir diğer adı da ‘Code Napoleon’ idi.

İnsan toplumları binlerce ve belki de milyonlarca yılı bir şekilden bir başka şekle geçerek yaşadı. Bunca yıl ne yaptık? Halen ne yapıyoruz? Yarın ne yapacağız? Bu suallerin ilk ikisinin doğru cevabını ancak din gününde öğrenebileceğiz. İhlas sahibi isek üçüncü sual cevapsız kalacak. Çünkü azgınlıktan kendimizi uzak tutmak istiyorsak cevabı biliyormuş gibi yapmayacağız. Züppeler yarın denilince heva ve heveslerinin gereğini düşünür. Çünkü onlar cevabı herkesten iyi bildiklerini sanır. Züppelerin zannları isabet kaydedecek mi? Gün gelecek Rabbimizin karşısına bu sualle çıkacağız. Bu çıkışı bize düşüncelerimiz mi, duygularımız mı sağlayacak? İşte zihnimizi açıklığa kavuşturmamız gereken husus budur!  (…)

Bize, insan denilen bizlere sahtelikten sakınmağı İslâm öğretti. Başından beri İslâm uğruna mücadelenin sonunun gelmeyeceğini biliyoruz. Uğraşımızı idame ettirmek için ihtiyacımız olan energi bize boyun eğmekten değil, tam tersine boyun eğmemekten ulaşacaktır. Boyun eğmenin tadını ana kucağından alırız. Boyun eğmemenin de bir tadı var mıdır? Evet, baba ocağı boyun eğmemenin tadını üretir. İki tadın arasında gidip gelişle geçer hayatımız. (…) ”


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked