Ömer Türker’in “Ahlâk / Yeni Bir Yaklaşım” (Ketebe Yayınları, 4.Baskı 2020) kitabının 1.Bölüm’ünden alıntılar
“Klasik dönemin önde gelen düşünürleri, en genel anlamıyla, bilimler ve sanatları mümkün kılan şey’in insanın nutuk (düşünme) gücü olduğunda görüş birliğine varmışlardır.” (s.24)
“İnsan hayatının amacı olan temel değeri tespit etmek ve bu değer etrafında örgütlenmek gerekir. Bu ise hem değeri en üst seviyede temsil eden yönetici veya yöneticilere hem de bu değeri korumak amacıyla yöneticilerin vazettiği yasalara ihtiyacı doğurur. Fârâbî bir yandan Kitâbü’l-Hurûf’ta insan topluluklarının hakikat bilgisi etrafında örgütlenmiş bir toplum kurma, bilimleri ve sanatları geliştirme sürecinin uzun zamana yayıldığını, diğer yandan bazı insanların hiçbir çaba sarf etmeden yahut çok az çaba sarf ederek hakikat bilgisini alıp insanların anlayabileceği bir seviyeye indirerek toplumu inşa ve ibka eden (baki kılan) yasalar vazedebilecegini iddia eder. Böylece hem insanlığın döngüsel gelişimini hem de peygamberler etrafında örgütlenen toplum düzenlerini açıklamayı amaçlar. (…)” (s.27)
“(…) Özellikle felsefi nefs teorisini benimseyip yeniden yorumlayan İbnü’l-Arabî, ezelî istidat teorisiyle idealist bir insan tasavvuru vazeder. Fakat genel olarak dinî düşünce geleneği, insanın hem ilahî müdahaleye acık olduğunu hem de tercihlerinin dünya ve ahiret hayatını şekillendirmek teki etkisini dile getirerek insanın askın yönünü kabul etmekte birleşir. Böylece ister çoğunluk kelamcılar sufilerde olduğu gibi dualist bir görüşü savunsun isterse Ebu Haşim el-Cübbâî ve takipçileri gibi insanı bildiğimiz maddi bünyenin bütünlüğünden ibaret saysın, dînî düşünce geleneği insan hakkında indirgemeci ve bilinemezci tutumlardan uzaktır. (…)” (s.28-29)
“Geldiğimiz noktada şu tespiti yapabiliriz: İnsan nedir sorusuna verilen cevaplar ne denli geniş yelpazeye yayılırsa yayılsın esas itibarıyla üç durumdan birini temsil eder. Birincisi, tamamen fiziksel süreçlerden ibaret insan tavvurudur. İkincisi, fiziksel olandan oluşsa bile fiziksel süreçlere indirgenmeyen ama fiziksel olanın sınırları içinde kalıp klasik anlamıyla metafiziğe geçişi bilimsel olarak mümkün görmeyen bir insan tasavvurudur. Üçüncüsü ise ister düalist bir yapı kabul edelim ister etmeyelim insanî varlığın ancak klasik anlamıyla metafizik olanla tamamlanacağını kabul eden insan tasavvurudur. Birinci tasavvur, pozitif bilimleri ve analitik felsefeyi, ikinci yaklaşım çağdaş anlam bilimlerini, üçüncü yaklaşım ise klasik metafiziği, kelâmı ve tasavvufu doğurmuştur. Müslüman olarak duşünebilmek, üçüncü yaklaşımın kesinlikle savunulabilir olmasını gerektirir. Bu savunu ise ya modern blimlere ragmen yapılabilir ya bilimlerin çizdiği çerçevede kalıp modern bilimlerin açıklamakta yetersiz kaldığı noktalar öne çıkarılarak zayıf ve korunaklı bir alan oluşturmak suretiyle yapılabilir ya da insanın metafizik kavrayışının doğal dünyanın açıklamasını öncelediği ileri sürülerek fizikten bağımsız bir metafizik inşa edilerek yapılabilir. (…)” (s.31-32)Bilindiği gibi
No Comments