Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-III’den (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa Tahralı-Dr. Selçuk Eraydın, İFAV Yayınları, 6.Baskı 2017) alıntılar

 

“A. Avni Bey, Kâmil insanların bütün mazharlarda Zâhir olan Hakk’ı müşahede edip bu mazharları, yani zuhur yerlerini Hakk’ın Zâhir isminin gölgesi bildiklerini, Kemâle ermemiş insanların ise Zâhir olan Hak’tan gâfil olup sâdece mazharları müşahede ettiklerini bir başka eserinde ifade etmektedir. Fakat ‘Nereye dönerseniz dönünüz, Allah’ın vechi oradadır.’ (Bakara, 2/115) âyet-i kerîmesi hükmünce onlar da nereye teveccüh ederlerse etsinler, ‘hakikat’te yine Hakk’a teveccüh etmiş olurlar. Yâni irfânı noksan olanların maksatları her ne kadar Hak’tan gayri olan şeylere teveccüh etmek olsa da, ‘hakikat’te maksatlarının hilâfına olarak, Hakk’a teveccüh etmiş olurlar. Fakat ‘hakikat’in böyle olduğu hakkında bir bilgi ve irfanları yoktur. (M. İbnü’l-Arabî; et-Tedbîrâtü’l- İlâhiyye (Terc. ve şerh: A.Avni Konuk), s.35-36.(Konya Mevlânâ Müzesi Ktb.Nu.4522) ” (s. 44)

“A. Avni Bey Yûsuf Fassı‘nın şerhi esnâsında Molla Câmî’nin aşağıdaki meşhur beyitlerini zikretmektedir. (…) İbrâhim Hakkı Erzurumlu, Dîvân’ında bu gazeli nazım olarak tercüme etmiştir. (İbrâhim Hakkı Erzurûmî; Dîvân (İstanbul 1263), s.122)

Kâinâtta olan her şey vehim veya hayâldir / Veyâ aynalarda akisler ve gölgelerdir / Hidâyet güneşi mâsivâ gölgesinde parladı / Dalâlet çölünde hayran olup kalma! / Âdem kimdir? ‘Lem-yezel’ nûrunun aksidir / Âlem nedir? ‘Lâ-yezâl’ deryâsının dalgasıdır (Bkz., A.A.Konuk, a.g.e., c.II, 251)

“Elmalılı A. Hamdi Yazır ‘Sen Rabbine nazar etmez misin, gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi onu sâkin kılardı’ (Furkân, 25/45) âyetinin tefsîrinde Câmî’nin bu gazelinin ilk beytini alıp ‘… görülen âlem ‘Kâinatta olan her şey vehim veya hayâldir Veyâ aynalarda akislerdir’ mantûkunca bir zıll ü hayâl ve bu hayâl Rabb’ına dâlldir’ (Elmalılı A.Hamdi Yazır; Hak Dîni Kur’ân Dili, C.V.,s.3597)” (s. 51) (…) “Ârife göre bütün hayâller Hak’tır ve ârif bütün varlıklar ile konuşmaya kâdirdir. Çünkü hakikî tevhîd, mevhûm yani vehm edilen varlıklara i’tibar etmemek ve ‘muhakkak’ olan Hakk’ın varlığını isbât etmektir. Ancak bu takdirde ‘varlıkta şirk’ ve ikilik ortadan kalkıp ‘vahdet sırrı’ zâhir olur. (…) Gölge sâhibi olan hakîkî vücûd (varlık) bu vehm edilen gölge varlığın gerçekleştirenidir. (…) Hakiki vücûd gölge sâhibi, mecâzî vücûd ise gölgedir. ” (s. 53)

“Tevhîdin sûreti ‘lâ ilâhe illallahdır ki, ‘Allah’dan başka ma’bûd yoktur’ mânâsınadır. Tevhîdin hakikati ise ‘Allah’dan başka mevcûd yoktur’ demektir. Zîrâ mümkin varlıkların vücûduna i’tibar edilmez. Onlar gölgeler ve akislerdir’. (…) Bu bakımdan kendisine rücû’ edilen (dönülen) varlık birdir. O da vâcib olan vücûddur. Mümkün varlıkların gölge ve akisler şeklinde telakkî edilmesi ve gölgenin varlığı hakkındaki değer hükmü neticesinde vahdet-i vücûd kanaatinin belirtilmesi, tevhîdin hakikatinin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır.” (s. 54)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked