“Orhan Okay Kitabı”ndan (Hazırlayan: Ezel Erverdi, Dergâh Yayınları, 2.Baskı: Nisan 2011) alıntılar

 

‘Ben Balatlıyım.’ Bu kitap için yazdığı hayat hikâyesine Orhan Ağâbey bu cümle ile başladı. Balat, Osmanlı ekalliyetlerini birarada barındıran bir semt. (…) Onların hepsi Osmanlı idi. Yerli İstanbullular ve çok değişik yerlerden gelen Anadolulular da vardı. Ama İstanbul onların hepsini eritiyordu. (…) Bir Osmanlı İstanbulu için beş yüz sene gerekti. Ama kırk senede o medeniyeti kemire kemire bitirdiler. (…) Orhan Okay bu semtte doğar, büyür. Babası Salih Bey polis memurudur. Kitaplara ilgisi vardır. Orhan ağabey yaşıtlarından çok önce okuyup yazmaya başlar. (…) Son Telgraf‘taki çocukça yazılardan sonra bu yazımın adı daha ‘delikanlıca’ oldu: ‘İfadenin Masuniyeti’ … Makale yahut deneme diyebileceğim bu yazı Türk Sanatı dergisinin 1 Nisan 1953 tarihli 7. sayısında yayımlandı. (…) Lise sonrası tercihinde edebiyatla felsefe arasında kalır. Felsefeye başlar, edebiyata döner. (…) Felsefeden ayrıldıktan sonra içimde ona karşı bir heves devamlı kaldı. (…) Orhan Okay’a göre doktora konusu Beşir Fuad, edebiyattan ziyade felsefeye yakındır. (…) Nurettin Topçu’yu daha idealist bulur. Vefa Lisesi’nde öğretmenlerinden tesiri altında kaldıkları, Behice Kaplan ve Nurettin Topçu’dur. N. Topçu Sorbonne’da felsefe doktorası yapmış, doçentlik ünvanını almış ama üniversitede değil lisede öğretmendir. Bu durumdan O. Okay ‘Harikulade bir şans’ diye bahseder. ‘Nurettin Topçu gerçekten bir felsefecidir. Kendisi üniversitede değildi, lise felsefe hocası olarak kaldı. Üniversitedeki hocalar felsefe hakkında bilgisi olan insanlardır; felsefeci değildirler. Halbuki N.Topçu bir felsefe ortaya koyan insandır… Doktora tezi İsyan Ahlâkı adıyla çıkmıştır. Gerçek bir felsefe tezidir.’

Orhan Okay’ın İstanbul’daki muhitine 1960’ta girdim. Oraya Rahmi Eray’ın tesiri ve N.Topçu’nun manevî liderliği hâkimdi. (…)

Orhan ağabeyin Erzurum’da üniversitedeki odasında küçük çerçeveli üç fotoğrafı hatırlıyorum: İbnülemin Mahmut Kemal, Nurettin Topçu, Celâleddin Ökten. (…) Genç yaşlardan beri dönemin önemli ‘ocak başları’nda bulunur. Abdülaziz Bekkine, Celâleddin Ökten, Halim Özyazıcı, Raif Yelkenci,Tahir Olgun, Rahmi Eray gibi. Bunlar muallim kişilerdir. Rahmetli Nurettin Bey, muallim ruhları işleyen sanatkârdır. Muallim öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden, kısaca emin, mürebbi ve veli vasıflarına sahip insandır. (…) Erzurum’a yeni kurulmuş üniversiteye Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın davetiyle gelir ve otuz beş yılını (1959-1994) burada geçirir. O Erzurum’u, Erzurumlu onu sever. İstanbul’a dönüş Orhan Ağabey’de yarım kalmış bir rüyanın yeniden görülmesi gibidir. Burada yazı ve kitap yayını artar. (…) Yani yazmadım değil, az yazdım. (…)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked