M. Şükrü Hanioğlu, bu süreçte dikkatle kaçınılması gereken bir tuzak olduğuna işaret ediyor:
“Olağanüstülüğün dayanılmaz cazibesi” başlıklı yazısındaki(Sabah, 19.02.2017) bir cümlesini aynen değil de anlamca düşüncesini ifade eder biçimde birazcık kısaltarak başlıkta aktardığım yazar ilk bölümde ” (…) değişik istihbarat örgütlerinin taşeronluğunu yapan kapalı bir örgütlenmenin darbe girişiminin modern tarihimizin en önemli travmalarından birisini tetiklemiş olduğunu” belirtiyor ve “bu travmanın derinliğinin ülkemizin ilk kez ‘Darbe’nin ötesinde yabancı güçler adına ‘işgal’ girişimine muhatap olmasından kaynaklandığını” ifade ediyor.
Dolayısıyla, “bu derinlikteki bir travmanın söz konusu kapalı yapılanmanın bürokrasi, adalet sistemi ve silahlı kuvvetlerde örgütlenmiş üyelerinin ayıklanması ve bunlardan darbe girişimine katılanların cezalandırılması alanında sert bir reflekse neden olmasının şaşırtıcı olmadığına” vurgu yapıyor. Şöyle diyor: “Sadece toplumsal düzeni değil bizzat varlığı saldırıya uğrayan bir toplumun bunun müsebbiplerini tecziye girişiminin meşruiyeti tartışılamaz.”
İşte başlıkta büyük kısmıyla ifade ettiğim sözünün tamamı yazının burasında yer alıyor:
“Buna karşılık bu süreçte dikkatle kaçınılması gereken bir tuzak bulunmaktadır.” Bunu da şöyle açıklıyor:“Bu ise yakın tarihimizdeki tecrübelerin de ortaya koyduğu gibi “olağanüstülüğün olağanlaşması,” onun kendisini doğuran koşullardan “bağımsızlaşarak” “düzen” haline gelmesi ve değişik gelişmelere uygulanmasıdır. Yakın tarihimiz bunun çarpıcı örneklerini sunmaktadır.“
1913’de “dış desteği de arkasına alan karmaşık bir darbe koalisyonunun girişimi ile Sadrâzâm Mahmud Şevket Paşa’nın katledilmesinin Bâb-ı Âlî Baskını sonrası yoğun bakıma giren demokrasinin bütünüyle rafa kaldırılmasına yol açmış olduğuna” değinerek “vesikaların alınan tedbirlerin anlamsız olmadığını ve kapsamlı bir darbe girişiminin önlendiğini gösterdiğine” vurgu yapıyor. Ama “meşru zeminde alınan tedbirlerin süreç içinde kendilerini doğuran nedenlerden bağımsızlaşıp ‘olağanüstülüğün olağanlaştığı’ bir ‘düzen’in doğmasına sebep olduğunu” da aynı şekilde vurguluyor.
Bu geniş yazının son cümlesini de alıntıladıktan sonra, bu kadar değinme ve alıntılamanın yazının önemine işaret etmek için yeterli olduğunu belirteyim.
“2017 Türkiyesi söz konusu “dayanılmaz cazibeye” kapılmayacak tecrübe, devlet aklı ve toplumsal sağduyuya sahiptir.“
Okunmalı, düşünülmeli ve istifâde edilmeli.
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/02/19/olaganustulugun-dayanilmaz-cazibesi
No Comments