“Şimdiye kadar insan kalabalığı hiçbir ülkeyi büyük yapmadı. Çünkü insanı dikkate değer kılan bilgiyle buluşmasıdır.”
İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “KİTLELERİN VE ELİTLERİN (SEÇKİNLERİN) GÜCÜ” başlığı ile çıkan 30 Rebiülevvel 1444 (26 Ekim 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=144&KatId=7) her paragrafından alntılayacağım ikişer cümle bu yazıyı oluşturacak; başlığı teşkil eden iki cümlelik alıntı da o yazının ilk paragrafından.
“(…) Sporda taraftarların sayısı bir takımın şampiyonluğunu temin etmiyor. (…) Batı medeniyeti üstünlüğünü müstemleke durumuna düşürdüğü alanlarda yaşayan insanlara kabul ettirmekle kalmadı; yerkürenin tamamına teknologi büyüsü yaydı.
(…) Kapitalizm teknologiyi tahrip ettiği her ne ise onun yerini tutacak bir şeye ulaşılamayacak bir yola soktu. Türk toprakları çoktan Avrupa Birliği emrine verildi. (…)
Önce aklımızı dünya savaşlarının insan haysiyetine verdiği zarara yoralım. (…) Türk milletinin kaderi üzerine kafa yoran herkes Türkleri gerçek dünyadan kovma hazırlıklarının Batı medeniyeti tarafından tamamlandığını görmüştü. (…)
(…)
II. Cihan Harbi totaliter siyaseti lânetlemek için herkesin eline bir fırsat verdi. (…)
Size dünya savaşları vesilesiyle dile getirmek istediğim şudur: Ne bir toplumun seçkinleri yani elitler, ne de o toplumun beşeri yığınları yani kitleler ellerinde hayatın seyrini değiştirebilecek bir güç barındırıyor.
Gayri-Müslimlerin eğer varsa güçlerini nereden aldıklarını tahmin etmemiz imkânsız. Bir değerler dizisinden diğerine sıçrayarak dünya cennetinin patronluğunu bırakmama kararlığı içindedirler. (…)
İslâm âleminde düşünce üretiyormuş gibi yapanlar yaşanılan her şeyin bir al gülüm ver gülüm hesabı olduğu gerçeğini gözden kaçıranlardır. (…)
Türklerin dünyasında ise hem bütün cephelerde zayiat verenlerin, hem de milletin paşaları olduklarına inandırılmış olanların günleri akıllarını Batıcılık şirkinin İslâm kurtuluşuna vesile olacağına yorarak geçti. (…)
Adı bile Latinceyle Yunancanın kırması olan sosyologinin bize öğrettiklerinden yararlanarak ıslah olmuş bir insan topluluğuna ulaşmamız gerçekçi bir tutum olarak görülmemeliydi. (…)
Bilginin bilenden ayrılmayacağını nereden öğrenecektik? Bu hususta kim Kur’an-ı Kerîm’den başka bir kaynak bulabilmişti? “
No Comments