İsmet Özel’in “zor zamanda konuşmak” isimli kitabından (dergâh yayınları, Birinci Baskı: Ocak 1984) alıntılar

 

“Günlük fıkra yazarı Türkiye’ye özgü bir yaratık. Kimdir? Niçin hergün okuyucunun karşısına çıkar? Söyledikleri bir yaraya melhem olur mu? Bunlar cevaplandırılması zor sorular. (…) Açıkçası, siyasi çekişmeler içinde günlük fıkra yazarı kendinden ne beklenildiğini çok iyi bilerek görev saydığı işi yürütür. Görevi nedir diye mi soruyorsunuz? Şudur: Kendine ‘helâl olsun, çok iyi yazmış’ dedirtmek.

Ama ya günlük fıkra yazarı nabza göre şerbet vermeyi reddetmiş, yalnızca doğru bildiğini ve fakat ancak doğru bir dille yazacağına inanmış biri ise? Böyle birisinin fıkra yazarlığıyla ne ilgisi var, diyebilirsiniz. Bu sorunun cevabını ben biliyorum. Ama söylemem. Söylersem bu yazının tadı kaçar. Halbuki şerbet tatlıdır. (…)” (s.9)

“Türkiye’de günlük fıkra okuma alışkanlığı neyin karşılığıdır? (…) İngilizce’de ‘columnist’ denildiği zaman ‘belli bir sütunda yazan’ anlamına geliyor. Yani bir sütun sahibi. Batı basınında belli sütunların izlendiği gerçek. Ama bu hiçbir zaman günlük fıkra okuma alışkanlığıyla bir tutulamaz. (…)

Ama eğer olan olmuş ‘günlük fıkra’ gerek yazan gerek okuyan bakımından bir kaçınılmazlık durumuna girmişse yapılacak tek şey var: Günlük fıkraları günlük olmaktan çıkarmak. Bunları hem içerik, hem de bakış açıları itibariyle günübirlik kayguların ötesine taşımak. (…)” (s.10)

“Günlük fıkraların bir sahtecilik, oynanan oyunun bir parçası olma tehlikesi her zaman vardır. (…) Yazar kendini okuyucunun kabul edeceği şeyleri söylemekle sınırlandırmış, kendini alkış sağlayacak bir alana hapsetmişse ‘sahte’ bir yazardır. Okuyucu açısından sahtecilik yazardan yalnızca okuyucunun sınırları içindeki yazıyı beklemesi durumunda ortaya çıkar. Eğer okuyucu yazardan okuyucunun istediği türde ve düzeyde bir ‘metin’ bekliyorsa, aslında o yazıyı okumuyor, teftiş ediyordur.

Okur ve yazarın karşılıklı saygısı her birinin diğerini bağlantı kurmaya lâyık bir ‘nefs’ olarak görmesiyle mümkün olur. Yazarın ve okurun karşısında bir nefs, bir kişilik, kanıyla canıyla bir insan vardır. Kimsenin kimseyi nesneleştirmeye, yazarın ve okurun karşılıklı olarak birbirlerini araç veya gereç saymaya hakları yoktur.” (s.11) (SAHNE IŞIKLARI başlıklı yazıdan)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked