Değerli bir yazarın gazete yazılarının önemi ve dünkü (09.04.2017 tarihli) yazısı üzerine
M.Şükrü Hanioğlu‘nun yazıları, bana göre, ülkemizde yayınlanan gazete yazıları arasında önem atfedilmesi yönünden istisnâî sayılması gereken yazıların ilk birkaçı arasındadır. Haftada bir Pazar günleri Sabah’ta çıkan bu yazıların meraklı ve ısrarlı izleyicilerinden biriyim. Bu yazılar üzerine konuşmaların, tartışmaların yapıldığına, gazete yazılarında dikkati çeker biçimde bunlara değinildiğine, siyasetçilerin bu yazılardan istifade ettiğine dair bir bilgiye sahip değilim ama elbette bilmediğim ilgiler, yararlanmalar olabilir. Dileğim ve umudum da olmasıdır.
Her yazısını yıllardır beğenerek, ilgi ve merakla okuduğum bu yazarın dünkü “Zımmî”siz yaşayamayan toplum başlıklı yazısının dört yerinden birer bölümü alıntılayarak, bu değerli yazarın gazete yazılarının önemine dikkat çekmeye son derece mütevazı bir katkım olmasını umuyorum.
“Söylem düzeyinde “birlik,” “beraberlik,” “kardeşlik,” “ortak değerler” benzeri kavramların yaygın biçimde kullanıldığı Türkiye, buna karşılık, tüm bireylerin kendileri olarak dahil olacakları, “eşitlik temelli” bir “siyasal toplum” tasavvuru yaratmakta fazlasıyla geri kalmış bir toplumdur. (…)
(…) Altı çizilmesi gereken husus, İslâmcılığın bir asır önce “eşitlik temelli bir siyasal toplum” tasavvuru yaratabilmiş olmasıdır. Bu İslâmcıların “Müslümanları” diğer dinlerin sâlikleri ile “eşit gördüğü” anlamına gelmez. Ancak ana akım İslâmcılık dinî alanda varolmadığı düşünülen “müsavat”ın, bir “vatandaşlar birliği” ve “eşitler alanı” olan “siyasal toplum”un temelini oluşturmasını kabullenmiştir. (…)
(…) Tek Parti ideolojisinin yarattığı siyaset “Aydınlanma ile müşerref olmayarak” bâtıl itikadât ve israiliyât “bataklığında çırpınmakta” ısrar eden geniş kitleleri bir tür “zımmî”lik kategorisine sokmuştu.
“Çağdaşlaşma özürlü parçalar” olarak görülen bu “dindar zimmîler”in yaşamalarına müsaade edilmiş, ancak “siyasal toplum” içinde “eşit” statüde ve kendileri olarak yer almaları engellenmişti.
Bu uygulama Tek Parti döneminin kapanmasıyla da sona ermemiş, ilerleyen yıllarda şekillenen “vesayet düzeni” geniş kitlelere yumuşatılmış bir “zımmî”lik statüsü uygulamayı sürdürmüştür. (…)
(…) Türkiye’nin temel sorunlarından birisi “zımmîsiz, hiyerarşisiz, hakim ve mahkûmu olmayan” bir “siyasal toplum” tasavvurunun yaratılmasıdır. Böylesi bir siyasal toplum, bireylerin değişik nedenlerle kendilerini diğer kategorilerdekilerden üstün görmesine engel değildir. Ancak “siyasal toplum” bu “üstünlük iddiaları”nın “taşınamadığı” bir “eşitler alanı” olmak zorundadır. Burada “zımmî,” “hakim,” “mahkûm” bulunmamalı, “hiyerarşi” oluşmamalı, kimsenin “varlık”ı diğerlerinin “tahammül” ve “lutfu”na bağlanmamalıdır. (…)“
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/04/09/zimmsiz-yasayamayan-toplum
No Comments