İnsan üzerine
2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘te (Kasım 2022/ Sayı 6) İnsan konusunda bir açık oturum, sütunlar (yazılar), eleştiri, kitabiyât, ‘alıntı ve çeviri’ bölümleri var. Onlardan alıntılar aktarmaya çalışacağım.
“…doğal bir varlıktır; doğal olandan taşandır. …beşerdir; varlığı temaşa edebilen göz bebeğidir. …Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesidir; çok zalimdir. …eşref-i mahlukâttır; sınırsızca düştükçe düşebilendir. …her şeyi bilmeyi uman ve bunu kendine yakıştırandır; kendisine meçhul kalandır. …unutmamak üzere kaydedebilendir; unutabilmek için kaydedendir. …haddi aşandır; takvayı umandır. …savaşandır; barışın umududur. ..bunların hepsidir; bunların hiçbirisidir.” ( ‘İnsan İnsan Derler’ başlığı altından)
İ. Fazlıoğlu: (…) İnsanı hangi açıdan konuşacağız; fert, tür, toplumsal varlık, politik varlık, anlam-değer varlığı ya da trans-hümanizm, post-hümanizm açısından; meta-hümanizm, yapay zekâ, yapay üreme, yeni insan anlayışları açısından. Bir cihet belirlememiz gerekiyor.
Ö. Türker: Aslında tüm cihetleri birleştiren üst cihet, asıl itibarıyla insan olmanın ne olduğu sorusunda ortaya çıkıyor. Sanki oradan başlasak makul olur hocam.
İ.Fazlıoğlu: Öyleyse şöyle bir vecizeyle başlayalım mı?: ‘İnsan bir şatahattır çünkü maddeden taşar. Madde lafzı bir bütün olarak insanı taşımaz.’; buradan başlayabiliriz.
Ö. Türker: Güzel… Esas mesele o…
İ.Fazlıoğlu: (…) Ayhan hocam sen buradan bir giriş yapsan bize.
A. Ayhan Çitil: Bu sorunun bir başka soruluş biçimi de ‘Niye insan diye bir varlık var?’ Canlılar var, cansız mevcudât âlemi var. Niye insan diye de bir şey var? Bu sorunun cevabı şuraya çıkıyor: İnsan öyle bir varlık ki, ‘Niye ben varım?’ ya da ‘Niye insan var? ‘ gibi bir soruyu sorabiliyor. ‘Ben niye varım?’ sorusunu sorabilen bir varlık var bu âlemde.
İ.Fazlıoğlu: Zaten tam da bu soru insanı taşırıyor maddeden.
A.A.Çitil: Evet, insan eğer maddenin sınırları içerisinde anlaşılabilir, çözümlenebilir, indirgenebilir bir varlık olsa zaten maddeyle beraber akar ve hiç böylesi şeyleri dert etmez, bir şekilde yoluna devam eder. (…) Özellikle insan kendini bilimlerin konusu olarak da anlıyor. Yine insan bilimleri üzerinden anlaşılabilecek, açıklanabilecek bir varlıktır diyenler de var.
İ.Fazlıoğlu: Zaten taşmayan bir tarafı var; en azından o tarafı bilimler üzerinden idrâk edebiliriz.
A.A.Çitil: Belki taşan tarafını da zamanla bilimler üzerinden halledebiliriz diyen bir yaklaşım da var. (…)
İ.Fazlıoğlu: ‘Küçük Tanrı’ olarak var.
A.A. Çitil: Evet. İnsanlar oluşturdukları küçük egemen heyetlerle ellerini kaldırdıklarında bütün mevcudâtla ilgili karar verebileceklerini vehmederek yaşıyorlar. (…) Üçüncü bir çizgi daha var, o da psikanalitik geleneklerden sonra ortaya çıktı. Bu anlayışa göre insan bilinçdışının oyuncağı gibi bir şey; (…) Hem yapan, eden-eyleyen, her türlü kararı varlıkla ilgili alabilen, kendisini ‘tanrı’ gibi düşünen/vehmeden bir varlık var. Aynı zamanda kendisini bir nesneymiş gibi düşünen, indirgemeye çalışan bir varlık var. (…) Hepsini bir arada düşünüyoruz. Tüm bu söz ettiğimiz yaklaşımların hâkim olduğu bir dünyada Müslümanlar var olmağa çalışırken çok sıkıntı çekiyorlar. (…)
İ.Fazlıoğlu: Kant ve sonrası felsefenin geldiği noktada, metafiziğin elenmesinden sonra insana ilişkin çözemedikleri bir özgürlük, dolayısıyla bir ahlâk sorunu da ortada durmuyor mu?
A.A. Çitil: Halının altına süpürülmüş bir sürü problem var ve bunlar sanki çözülmüş veya bir ara çözülebilecekmiş gibi yapılıyor. (…) bunlardan bir tanesi özgürlük problemi. (…) Şu anki fikriyat bunu bir şekilde açamıyor ve konuşamıyor. (…) İnsanlık oyalanıyor. Dolayısıyla insanın ne olduğunun da ötesinde kim olduğu, (…) bir başka perspektiften ele alınması gereken bir varlık olduğu meselesi de öteleniyor hep, dışlanıyor. Mesela klasik dönemde vahiy temelli herhangi bir dine mensup birisine özellikle de bir Müslümana sorsak, insandan belki halife olarak, mükellef bir varlık olarak ya da bir emaneti yüklenmiş bir varlık olarak söz ederdi.
İ.Fazlıoğlu: Mes’ul bir varlık olarak ya da…
A.A.Çitil: Mes’ul bir varlık olarak söz ederdi. Bu bahsettiğimiz tüm yaklaşımlar insanı dışı itibarıyla etkileşimleri, ilişkileri itibarıyla ele alıyor. İnsan öyle bir varlık ki, öyle bir içi var ki bu itibarla insan Allah’ın isimlerinin tecelligâhı olarak düşünülebiliyor. (…)
Ö.Türker: Zannediyorum bu söylediklerimizin çok çeşitli cihetlerden açılması mümkün ama hepsini toparlayacak şey şu: Varlık tarzı ve varoluştaki yeri bakımından insan hakkında konuştuğumuzda ne tekil ne de tikel bir şeyden konuşuyoruz, tümel birşeyden konuşuyoruz. (…) Hakikaten insan her bir nesne ile ilgili konuşmayı içeren ve aşan bir varlık. Kim sorusunu sorduğu ve gaye problemini ele aldığı takdirde bu ciheti hemen açığa çıkıyor. (…) Dolayısıyla insan hakkında konuşmak bu anlamda hakikaten varlık hakkında konuşmak demek. Nitekim sûfiler müteahhir (geciken) dönemde İbnü’l-Arabî ile birlikte tasavvufun konusu Tanrı’dır dediler ama bu, aslında tasavvufun konusunun aynı zamanda insan olduğunu söylemek demek. Çünkü insan-ı kâmil üzerinden her şeyi konuşabiliyoruz. (…)
Ö. Türker: Evet,zuhûr kavramıyla bunu ifade ediyoruz, ilâhî olanın zuhûru diye. (…) İnsan böyle istiâbı (içine alma) sonsuz ve bu anlamda da küllî bir şey. (…)
İ.Fazlıoğlu: (…) ama insanı, eğer biz o varlık sahnesini içinde yaşadığımız evrenle özdeşleştirdiğimizde; ayrıca insanı da bu evrenin ilişkiselliğinin bir ürünü olarak gördüğümüzde senin soracağın soruyu sormayız, soramayız bence.
Ö. Türker: Şunu söylemek istiyorum İhsan hocam. Biz bunu gerçekten ne bu ilişkilere indirgeyebiliyoruz ne de böyle tikel bir durum olarak değerlendirebiliyoruz. Sebebi de şu:İnkâr eden de kabul eden de biraz önce Ayhan hocamın söylediği tavırlarda en indirgemeci olan da en geniş perspektiften insanı ele almak isteyen de -eski ulemanın yada metafizikçi filozofların tavrında olduğu gibi- aynı zemin üzerinde konuşuyorlar. (…)”
No Comments