“Raşit Küçük Hoca’nın Ardından…”
İsmail Kara’nın “Derin Tarih” dergisinin Nisan 2023 sayısında başlığını bu yazının da başlığı olarak alıntıladığım bir yazısı çıktı. 1970’li yıllarda Erzurum’da Üniversite’de asistanlık yaptığım dönemde tanıştığım / tanıdığım, dolayısıyla arkadaşlarım arasında seçkin biri olarak sık görüştüğüm değerli, saygın biriydi merhûm Raşit Küçük. Ne yazık ki, Erzurum’dan Ankara’ya gelmem, orada çalıştığım kurumdan emekli olunca da İstanbul’da olduğum halde kendisinin de İstanbul’da olduğundan haberdar olamadım, dolayısıyla görüşemedim vefatından haberdar oluncaya kadar. Allah rahmet-mağfiret eylesin kendisine; aile fertlerine ve kendisini seven-sayan diğer insanlara başsağlığı ve sabır dilerim. Çok güzel bir insandı.
İsmail Bey’in bu yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı.
“Günler çabuk gelip geçiyor. 2010 yılı Ekim ayının 23’ü, bir Cumartesi günü, biz mutad üzre Babil Sahaf’ın kapısına varmışken rahmetli Raşit Küçük Hoca çıkmak üzere idi. Çoğunlukla öyle olurdu; o öğle sonraları sahaflara iner, dolaşır, antikacılara da bazan uğrar, alacağını alır, ikindi geçereklerinde dönerdi. Biz ise o saatlerde sahafları ziyarete başlardık. O gün de mutadını bozmamıştı ve her zaman olduğu gibi tek başına idi (son senelerde bazan şoförü onu bir yerde beklerdi). Selamlaşıp tokalaştık. Söz açmaya vesile olsun diye eline, çantasına baktım ve hemen, ‘bugün pek bir şey almamışsınız herhalde hocam; çantalar, torbalar boş gözüküyor’ diye latife yapayım dedim. Her zamanki yumuşak ve dikkatli üslubuyla ‘evet, öyle’ dedi, ‘kitap kısmetimiz açılmadı, pek bir şeye tesadüf edemedim ama antikacılardan bir tesbih aldım bugun’ diye devam etti. Ayaküstü ben de latifeyi sürdürdüm: ‘Bizim de temaşa kısmetimiz tesbihten başlayacak herhalde, lütfederseniz onu görelim’. Hiç tereddüt etmeden cebinden tesbihi çıkardı ve bakmaya, tetkike başladık. O gün ayaküstü söz uzayınca Raşit Hoca Babil Sahaf’ın hizmetkârı Lütfi Bayer ile birlikte fotoğraflarımızı da çekti. (…) Yusuf birkaç gün sonra fotoğraflardan bir ikisini bana da gönderince latife olsun diye şu meâlde notla iki fotoğrafı kendisine de gönderdim: ‘Aziz Hocam, bu fotoğrafları görünce sanki tesbihi bana veriyormuşsunuz gibi bir intiba edindim, ne dersiniz, tefe’ülümde haksız mıyım? Siz de bir bakın lütfen…’
8 Kasım günü dersten çıkmış, odamda bir iki nota bakarken telefon çaldı, açtım, Dekanın sekreteri: ‘Dekan hocamız size bir zarf iletmemi söyledi, odada iseniz göndereceğim…’ (…) Biraz sonra görevli geldi, zarfı bıraktı. Açtım, içinden tahmin etmediğim bir ‘latife’, bir tesbih ve kartvizitinin arkasına yazılmış bir not çıktı: ‘Bihi Azizim İsmail Bey, Selâm ve muhabbetlerimi takdimden sonra; Her tefe’ülünüzün hayra tebdili niyazıyla bu ‘yılan ağacı tesbihi’ kullandıkça hatırlanma temennisiyle. 08.11.2010 imza’ O gün tesbih aldığı dükkanı aramış ve bir adet daha talep etmiş… Bu hatıra tesbihi birkaç gün çektikten sonra diğer tesbihlerin yanına kaldırmıştım. Hocanın vefat haberini duyar duymaz o tesbihi çıkardım ve yanıma aldım. Onu ebediyete uğurladığımız Fatih Camii avlusunda cenaze namazı sonrası karşılaştığımız sahaf arkadaşlara ve meslekdaşlara da gösterip hikayesini anlattım; rahmete vesile olsun diye… Hâlâ yanımda taşıdığım tesbih o.
Raşit Küçük Hoca’yı ben önce sahaflarda tanıdım. Darbe mağduru olarak (birkaç ay hapiste yatmıştı) Erzurum’dan İst. Yuksek İslâm Enstitüsü’ne naklen geldiğinde (1981) vakit kaybetmeden sahaf ve antikacı ziyaretlerine başlamıştı. Tanışıklığımız ilerledikçe iyi bir kitap takipçisi ve okuyucusu olduğunu farkettim. (…) Okumalarının ilahiyatla, mesleğiyle sınırlı olmadığı da dikkati çekiyordu. (…) Ben o sıralar Dergâh Yayınları’nda çalıştığım için Hareket dergisinden, Nurettin Topçu’nun eserlerinden, Hareket-Dergâh neşriyatından da bahisler açıyor, çoğu eski neşriyata dair sohbetler ediyorduk. (…) İlahiyatçılar arasında iyi kitap takip edenler az da olsa vardır ama sahaf müdavimi sahafiye kitap meraklısı herhalde çok azdır. Raşit hoca bu nadirlerden biri idi. (Şimdi kıdemli meslekdaşı, hadis hocası Mehmet S. Hatiboğlu hocayı hatırladım, o da iyi bir kitap ve sahaf takipçisidir ve vasıflı bir kütüphanesi vardır. Bir de kendisinin de, vasıflı kütüphanesinin de talihi yaver gitmeyen Harun Anay arkadaşımızı…)
Sahaf faslını tamamlamadan niyet aşamasında kalmış bir hususa da işaret etmek isterim: İki talebe meslekdaşımla birlikte hazırladığımız ‘Sahaflar Kitabı-Son İstanbullu Sahaflarla Konuşmalar’ kitabında yer alan sahafların her biriyle alâkalı, deneme tadında bir veya iki kutu yazı planlamaya eli kalem tutan tanıdık zevattan yazı talep etmişti. Sahaf rahmetli Hilmi Merttürkmen’le alâkalı yazılardan birinin Raşit bey tarafından yazılmasını uygun görmüş ve kendisinden istemiştim. (…) Raşit hoca’nın, vefatıyla neticelenen hastalıkları şiddetlenmişti ama henüz ağırlaşmamıştı; belli aralıklarla kendini daha iyi hissettiği ve İSAM’daki işinin başına geldiği oluyordu. Onun için teklifime sıcak baktı ve yazabileceğini söyledi. Bekledik, umduk… Fakat kısmet olmadı; (…) Hâlbuki hem hadis alanında hem de Türkiye’de dinî hayatın bütün meselelerine dair vasıflı metinler kaleme alabilecek bir donanıma ve üslûba sahipti. Onu rahmetle ve hayırla yâdediyorum. Ve ‘Cennetü’l- Firdevs anaturağ olsun’ mısraıyla da…”
No Comments