1 Ekim 2017 Pazar gününün seçtiğim gazete yazılarından…

 

(…) Sartre, 1940’lı yıllarda “arz ayağımızın altından kayıyor” derken belki de modernitenin sabitesini yitirmiş bir yeni dünyanın ayak seslerini haber veriyordu.

Zygmunt Bauman: “Bir süre önce adına (yanlış bir şekilde) postmodernizm denilen ve benim daha yerinde bir ifadeyle ‘akışkan modernite’ demeyi tercih ettiğim olgu, değişmeyen tek şeyin değişim, kesin olan tek şeyin ise belirsizlik olduğunun gittikçe kesinleşen kanıtıdır.” derken acaba aynı fikri vurgulamıyor muydu?

Bir de Marshall Berman’ın Marks’tan mülhem olarak söylediği, “Katı Olan Herşey Buharlaşıyor” telakkisine değinebiliriz.
(…) Modern olmak, paradoks ve çelişkilerle dolu bir hayat sürdürmek demektir. Çağdaşlık… dünyayı değiştirmek ve bizim kılmak için savaşmaktan bir an olsun caymamak demektir.

Böyle bir zeminde diplomasinin de bir sabitesinin kalmadığını söylemek zor olmasa gerek.

(…) Birilerinin ayağının altından kayan arz aynı zamanda Barzani’nin ayağının altından da kaymıyor muydu?

(…) Diyelim Barzani kuklaysa, kuklacıyı hedef almak gerekmez mi? (…) (Rasim Özdenören)
http://www.yenisafak.com/yazarlar/rasimozdenoren/arz-barzaninin-ayaginin-altindan-da-kayar-2040396

1923-26 Musul Sorunu, 25 Eylül Referandumu sonrasında geliştirilecek stratejinin Türkiye’nin iç siyasetine yönelik önemli yansımaları olacağını ortaya koymaktadır
(…) Bu mesele Türkiye’nin “kimlik,” “aidiyet,” “kendisini ilintilendirdiği coğrafya” ve “resmî ideolojisi” benzeri konularda radikal değişikliklere gitmesine neden olmuştur.
(…) İstiklâl Harbi’nin ideolojisi, resmî görüşün daha sonra iddia ettiği gibi “Türkçülük” değil Erik J. Zürcher’in tabirini kullanacak olursak “Müslüman milliyetçiliği” idi. Hareketin kurumları da ilerleyen yıllarda savunulduğundan farklı olarak “etnik bir gruba” atıf yapmayan, “dinî topluluk/ Müslümanlık” anlamındaki “millî”liği vurguluyorlardı. “Kuva-yı Millîye,” “Misak-ı Millî,” “Büyük Millet Meclisi” benzeri deyimlerdeki “millî” ve “millet” ifadeleri “Türklük”e değil “İslâm” ve “Müslümanlar”a işaret ediyordu.

(…)

Musul Sorunu 1925 sonunda İngiliz tezine uygun biçimde çözümlendiğinde Türkiye’de “kimlik,” “aidiyet,” “parçası olunan coğrafya algısı” alanlarında inanılması güç bir dönüşüm yaşanmıştı.
“Millî” artık Müslümanlara atıfta bulunmuyor, bir etnik gruba nisbeten istimâl olunuyordu.
Ankara, Türklerin kültürünü paylaşmadıkları bir coğrafyada “Batı medeniyeti”nin temsilcisi olarak bulunduğunu savunuyor, bir buçuk sene önce parçası olduğunu vurguladığı “Ortadoğu”yu Oryantalist bir gözlükle, günümüzdeki “bataklık” metaforuna benzer sıfatlarla aşağılıyordu. Bütünlüğü korunulmaya çalışılan “Kürdistan” ise yasak kelimeler arasına girmişti. (…) (M. Şükrü Hanioğlu)
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/10/01/musul-neleri-degistirdi-benzer-etkiler-nasil-onlenir

“(…) İznik Medreseleri’nin ders programı ile bugünkü medreselerin veyahut İlahiyat Fakültelerinin müfredatı örtüşmüyor. İlimler Hiyerarşisi tepetaklak olmuş durumda. (…) Hiyerarşinin kalkması beraberinde liyakatsizliği ve kalitesizliği getirdi. Modern zamanların bu kaosundan çıkış ancak Gelenek ustalarının Varlık ve Bilgi anlayışlarının ihyası ile mümkündür. Çünkü orada insanlığın ortak evrensel değerleri yatmaktadır. Bu üst bilgi altında siz kendi yorumlarınızı ve açılımlarınızı getirir güne cevap verebilirsiniz. Yani pergelinizin iğneli ayağı bu Gelenek’te sabit ama diğer ayağını kullanarak açılabildiğiniz kadar açılabilirsiniz.
(…) İşte bugün bir vesile ile kendisinden bahsedeceğimiz böylesi ustalardan bir tanesi de Taşköprüzade Ahmed Efendi’dir (v. 1561). Kayserî’den kendisine kadar devam eden geleneğin mühim şarihlerindendir. Dev eseri Mevzuatü’l-ulûm ilimlerin nasıl ast üst şeklinde sıralanacağını gösteren muhteşem bir eserdir.
(…) Dostlar işte bu zatın bütün eserlerini bir külliyat olarak hazırlamaya niyetlenmişler. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Yayınları arasında şimdilik 5 cildi çıktı. Tamamının 10 cilt olacağını söylüyorlar.
(…) Bu zatı ve külliyatını sürekli olarak modernist ilahiyatçıları ve mealcileri pohpohlayan bazı gazeteler tanıtacak değildi herhalde. Ben tanıtayım istedim. Yolumuz yollarıdır…” (Mahmud Erol Kılıç)
http://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/taskopruzade-ahmed-efendiyi-tanimak-ve-tanitmak-2040398

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked