Bir iyi bir yazıdan, bir de öylesine kaleme alınmış bir yazıdan…

 

Hiç kuşkusuz, iyi yazılar ait oldukları kişilerin ele aldıkları, değindikleri konularda çaplarını, kapasitelerini, hadlerini bildiklerini yansıtırlar en azından. Öylesine kaleme alınmış diyebileceğim yazılar için ise bunun tam tersi kolaylıkla söylenebilir. Bunu aşağıda birer bölümünü alıntılayarak aynı gazeteden iki yazı ile örneklemeyi deneyeceğim.

“(…) Görme kabiliyeti sadece gözlerimize güvenerek altından kalkabileceğimiz bir şey değil. Gözümüzün önünde seyreden nice şey var ki aslında hiç görmüyoruz biz onları. Bu şuradan da belli ki, aynı yöne bakan insanlar hiç de aynı şeyleri görmüyorlar. Bir başka deyişle aynı yere bakan insanlar, birbirinden farklı şeyler görebiliyorlar. Bu da demek ki, aynı yere, yöne, hadiseye, manzaraya ve hatta aynı şeye bakan insanlar bile aslında aynı şeyi görmüyor. Gözlerimiz aklımızdan, fikrimizden, duygularımızdan bağımsız hareket etmiyor, bir optik ezberle faaliyet göstermiyor. Öyle olsaydı herkesin aynı yere baktığında aynı şeyi, şeyleri görmesi gerekirdi. Basit bir yere varmaya çalışıyorum bütün bunları ifade ederken: İnsan, baktığı yere aslında içinden bakıyor, her olan biteni içinden görüyor. Optik süreç, işin sadece mekanizmasını açıklıyor, görmenin içeriğini belirleyen insan ruhu… (…)” (Gökhan Özcan)
http://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/gozun-bakmadigini-gormek-2040415

“(…) Şunu da söylemek zorundayız; bunların bir kısmı, ya da bizdeki diğer küçük ölçekli benzerleri bu ıdlallerini tasavvuf adı altında yapmaktadır. Tasavvuf eğer duygu ve ahlak eğitimi, tezkiye-i nefs, zühd ve takva ise bu tür patolojik vakalara öncelikle tasavvufun bizatihi kendisinin cevap vermesi gerekir. Aksi halde hepsi töhmet altında kalmak durumundadır. Ne var ki, bizdeki tasavvuf anlayışı; genellikle sahih ilme dayalı olmadığı için tasavvuf adına ortaya atılan her uygulamaya karşı, mevzi kaybetme korkusuyla savunma refleksi gösterir ve bir şekilde tevil etmeye çalışır. Mesela bu kadar kolay olan İslam’dan vahdeti vücut gibi bir muamma nasıl çıktı diye sorsanız bunu tasavvuf eleştirisi sayıp sizi manevi terakkisi olmayan nadanlar diye suçlarlar. Oysa bunun tasavvufla alakası yoktur, İslam kaynaklı, daha doğrusu bir Müslümandan sudur eden bir felsefeden ibarettir. Felsefe olarak takdir edilebilirsiniz, ama ne İslam’dır, ne de tasavvuftur. İstedikleri kadar bunun ve benzerlerinin üzerine hayalî İslam kuruversinler. Bu, hayal olmayı öte geçmez.” (Faruk Beşer)
http://www.yenisafak.com/yazarlar/farukbeser/bu-din-cok-kolaydir-onu-zorlastiran-maglup-olur-2040392

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked