12. ve 13. asırlarda yaşamış bir Hak dostundan bir konuda sözler

 

“Hak Teâlâ hazretleri “Hevâsını ilâh edinen kimseyi görmez misin? Allah Teâlâ onu ilim üzerinde ıdlâl eyler” buyurur. (Câsiye, 45/23) (ıdlâl eylemek: dalâlete düşürmek, saptırtmak, şaşırtmak.)

Bundan, ilim üzerinde de ıdlâl vaki olduğu anlaşılır. Hidâyete sevk eden kâmil ilimdir. Nâkıs ilim (noksan/kusurlu ilim) ıdlâl eder. Nitekim İblîs’in durumun zâhirine göre vâki olan kıyâsı da bir ilim idi. Fakat nâkıs bir ilim olduğundan cehl ile mümtezic (karışır/kaynaşır) oldu. (…) İmdi hevâsını ilâh ve kendi üzerinde mutasarrıf kabul eden kimse, nâkıs ilim ile yetinmiş olacağından, ona bu ilmin itmâmı (tamamlanması) tavsiye edilse, kendisini kâmil âlim zannettiğinden kabûl etmez. Nitekim yukarıdaki âyet-i kerîmenin devamında “kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiş olduğuna” işâret vardır. Ve bu ilm-i nâkıs cehlin ta kendisidir. Ve bu ilim ile sıfatlanmış kimse cehl-i mürekkeb sâhibidir. (cehl-i mürekkeb: bilmediğini de bilmeme)” (Muhyiddin İbn Arabî, Tedbîrât-ı İlâhiyye, Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Mustafa Tahralı, İz Yayıncılık, s.322)

Not: Parantez açılarak bazı kelime ve kavramların anlaşılmasını sağlayıcı karşılıkların belirtilmesi ve bu sözlerin günümüzde ifade ettiği anlamın önemine dair aşağıdaki tek cümle bana aittir.

Böylelerinin örneklerine günümüzde çokça rastlandığını hatırlatayım.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked