Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
(D. 11 Kasım 1821, Moskova- Ö. 9 Şubat 1881, St.Petersburg)
“Rus ve dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen bu kişi, gençlik yıllarında verdiği eserlerle edebiyat çevrelerinde belirgin bir başarı yakalayamadı. Sibirya’da geçirdiği dört yıllık kürek cezasından sonra ise büyük romanlarını birbiri ardı sıra verdi. Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala ve Karamazov Kardeşler başlıca romanlarıdır. Bu eserlerini hayat boyu yakasını bırakmayan sağlık sorunları ve maddî sıkıntılar eşliğinde vermiştir. Dostoyevski, denilebilir ki, kitaplarındaki kahramanlarına uyacak şekilde, başyapıtlarını ‘çile’ çekerek oluşturmuştur. (s.3)
“Dostoyevski, yaşamının son günlerinde, insan ve yazar olarak en büyük hayalinin, yaşadığı çağda Rusya’daki ve tüm dünyadaki insanların ‘onda dokuzuna’, yani ezilen ve aşağılananlara yardım etmek olduğunu belirtmiştir. XIX. yüzyıl gerçekçi edebiyatında geniş yığınların yoksulluk, toplumsal eşitsizlik ve tahakküm nedeniyle yaşadıkları ıstırabın Suç ve Ceza kadar korkusuzca ve gerçekten Shakespeare’i hatırlatacak bir güçle betimlendiği (tasvir edildiği) bir başka eser daha yoktur. (…)” ( s.8)
Büyük Rus yazarının bu eserinin Serdar Arıkan çevirisi olarak yayınlanmış (İthaki Yayınları, 3.Baskı, Ekim 2018, İstanbul) kitaptan yukarıda yaptığım alıntılamalara ilave olarak yapacaklarımla birlikte alıntılardan oluşan bir yazı olacak bu.
“Suç ve Ceza‘nın merkezinde XIX. yüzyıl gerçekçi edebiyatının önüne koyduğu en can alıcı ve keskin meselelerden birisi yer almaktadır. Bu, 1789 Fransız burjuva devriminden ve 1861 Rus köylü reformlarından sonra Batı Avrupa’da ve Rusya’da oluşan yeni yaşam koşullarında insanoğlunun kişiliğinin olası gelişim yollarının neler olduğu sorusudur. Yıkılan toprak köleliği düzeninden sonra tarih sahnesine çıkan toplumsal yaşamın taşıdığı çelişkilerin henüz farkına varamayan Aydınlanma edebiyatçıları, mutlakiyetin ve sınıf atlamaya imkân vermeyen keskin sınıfsal ayrışmanın ortadan kaldırılmış olmasının insanın çok yönlü gelişimini mümkün kılacağına inanmaktaydılar. (…)” (s.7). “XIX. yüzyılın büyük Rus yazarları, tıpkı Batı’daki çağdaşları gibi Puşkin’den başlayarak insan kişiliğinin özgürce gelişimi için verilen kavganın bayrağını yukarılara kaldırdılar. İlk bakışta birbiriyle çelişir gözüken ama aslında karşılıklı bağımlılık içinde buunan iki tema Rus edebiyatında yansımasını bulmuştur: Kişilik haklarının korunması temasıyla, burjuva-bireysel felsefe ve ahlâkının eleştirel analizi ve ilkelerinin çürütülmesi teması. Suç ve Ceza‘da bu iki temanın organik olarak birleştirilmiş olması bu romanın derin hümanist içeriğini ve onun günümüzde ve gelecekte yok olmayacak değer ve önemini belirlemektedir.” (s.8)
“Dostoyevski, yaşamının son günlerinde, insan ve yazar olarak en büyük hayalinin, yaşadığı çağda Rusya’daki ve tüm dünyadaki insanların ‘onda dokuzuna’ yani ezilen ve aşağılananlara yardım etmek olduğunu belirtmiştir. XIX. yüzyıl gerçekçi edebiyatında geniş yığınların yoksulluk, toplumsal eşitsizlik ve tahakküm nedeniyle yaşadıkları ıstırabın Suç ve Ceza kadar korkusuzca ve gerçekten Shakespeare’i hatırlatacak bir güçle betimlendiği bir bir başka eser daha yoktur. Ama Dostoyevski’nin romanı sadece mahrumiyetin ve toplumsal kötülüğün sarsıcı bir şekilde yansıtılması değil, aynı zamanda insanoğlunun vicdanına ve aklına yönelik bir başvurudur. Dostoyevski, romanının başkahramanı ile birlikte çağdaşı pek çok düşünürün, özellikle de dini merkeze alan düşünürlerin, ıstırap ve yoksulluğun her toplumda kaçınılmaz olduğu, bunların insanlığın vazgeçilmez kaderi olarak bilindiği şeklindeki, bir anlamda aslında insanoğlu için hakaret anlamına gelecek görüşlerini öfkeyle reddetmektedir. Büyük Rus yazarı, önemsiz bir hiç, bir ‘bit böceği’ olarak kalmak, şikayetsizce itaat etmek ve durumuna sabretmek istemeyen ve tüm varlığıyla toplumsal adaletsizliğe karşı isyan eden, bu adaletsizlikle asla ve kat’a barışmak istemeyen insanoğlunun ahlâkî erdemini heyecanla savunmaktadır…
Suç ve Ceza‘nın merkezinde suçun psikolojik öyküsü ve ahlâkî sonuçları yer almaktadır. (…)” (s.9)
No Comments