“Üniversiteler arasındaki farklar, ait oldukları milletlerin farklılığından başka bir zemine sahip değil.”

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’te (Mart 2023 / Sayı 8) “Üniversite” konulu ve / veya temalı bir Açık Oturum var. İlahiyatçı akademisyenler A.Ayhan Çitil, İ.Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Ömer Türker ve Tahsin Görgün’ün katıldığı. İleri sürülen düşüncelerden yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki Tahsin Görgün’ün ifade ettiği bir düşünce olarak onun yazıda yansıyan üçüncü paragrafının son cümlesi olup alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacak bu yazıyı.

“Her yıl yapılan üniversitelerin başarı sıralamaları, ilginç ve genellikle benzer bir görüntü sergiliyor: Bazı memleketlerin üniversiteleri genellikle ilk sıraları paylaşıyor. O üniversitelerin hemen hepsi çok yakın tarihimizde sömürgeci ülkelerin üniversiteleri. Bir numaralı üniversite dediğimizde bir numaralı sömürgeci ülkenin bir kurumu karşımıza çıkıyor. (…) Buna karşılık özellikle arasında Müslüman memleketlerin de bulunduğu ülkelerin üniversiteleri söz konusu olduğunda bunların genellikle sıralamalarda çok çok gerilerde gözüktüğü de ortada. (…)”

“Mevzu ile aramıza biraz mesafe koyarak durumu incelediğimizde sorunun soruluş ve cevaplanma şeklinde dünyanın yakın tarihinin önemli bir dahli olduğunu; daha doğrusu meseleyi biraz daha yakından kavramak istediğimizde, yakın tarihin burada epeyce açıklayıcı olduğunu görüyoruz. Nitekim sıralamada gerilerde bulunan memleketlerin yakın geçmişlerinde bir sömürge süreci var ve bu süreç içinde de üniversiteler o bölgeleri sömürge ülkelerinin tasarrufuna açık hâle getirme misyonunu üstlenmiş, dolayısıyla tanım gereği en iyi ihtimalle ikinci sırada olmaktan çok ‘ikinci sınıf’ olmaya mahkûm bir durum arz ediyorlar. Buna medenileştirme, modernleştirme de diyebiliriz. Misyonu, varlığını kendisine medyun (borçlu) olduğu toplumu bilgi konusu ve kaynağı olmaktan çok, malzeme olarak görüp, malzemesini içinde bulunduğu toplumdan alarak, onu sömürge düzenine veya dünya sistemine uyarlamak olan bir kurumun işi araştırma olamayacağı ve işinin en iyi ihtimalle ‘eğitim’ olacağı; eğitimin de toplum içinden seçilmiş bir kesime, sömürgeci ülkelerin çıkarlarına -farkında olarak veya olmayarak- duyarlı belirli bir ‘elit’ yetiştirmek olduğu söylenebilir. Üniversite böylesi ülkelerde araştırma yapmaktan çok, ‘medenî dünyadaki’ bilgi birikiminden bulunduğu memleketin insanlarını haberdar ederek, onları ‘aydınlatmak’ gibi bir misyonu üstlenmiş olmaktadır. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked