“Tasavvuf” üzerine düşündürücü bir eserin bir bölümünün iktibâsından kısa bir alıntı
Merhûm Hasan Basri Çantay’ın (1887-1964) “Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm”(1973, 3. cild, 7. Baskı) adlı eserinde, Alak sûresinin meâlini izleyen, aşağıda belirtilen eserden iktibâs edilmiş bir metin var.
Bu metin, adı geçen Kur’ân meâli müellifinin ifadesiyle, “Şeyh-ul İslâm Mûsa Kâzım efendi merhûm”un (1858-1920) “Te’vilât-ı Kâşânî’den iktibâsen ve tercemeten tasavvuf diliyle yazdığı” ve “küçük bir eseri” olan “Sûre-i İhlâs ve Alak tefsirleri” isimli eserinin (“1334 H.,İstanbul Evkâf-ı İslâmiyye matbaası”) Alak sûresine ait kısmı olup, kendisi bunu “hem onun için rahmete bir vesile olmak, hem okuyucularına tasavvuftan bir neşvecik vermiş bulunmak için iktibas ettiğini” belirtmiştir. İşte “tasavvuf” üzerine düşündürücü bulduğum bu iktibas edilmiş metinden ben de sâdece birkaç cümle alıntılayacağım: “Bu sûre-i şerîfe Resûl-i ekrem sav. efendimizin makâm-ı “Ayn-i cemi’ “den makâm-ı “tafsıyl”e ilk hâlet-i red ve ircaında nâzil oldu. Çünkü hazreti Resûl as. bu mertebe-i kudsiyyeye irca’ olunmadan seyr ilallahda “fenâfillah” mertebesine vâsıl olmuş ve artık âlem-i beşeriyyetle aslâ alâkası kalmamıştı. Bu hâlde ise tebliğ-i ahkâm ve irşâd-ı enâm mümkin olamayacağından Zât-ı akdes-i ehâdiyyet kendilerini mertebe-i fenâdan mertebe-i bekâye, yani Hak ile hak olmak hâlet-i kudsiyyesinden Hak ile halk olmak hâlet-i ulviyyesine bil’ircâ mensıb-ı celîl-i nübüvvet ve risâletle taltîf ve bu lûtf-i sübhânîlerine şu sûre-i kerîmenin tenzîlini birinci olarak terdîf eyledi. (…) “Ikra”, makâm-ı cemi’den makâm-ı tafsıyle, mertebe-i zâtden mertebe-i sıfâta hitâbdır. (…) Bütün âlemler, Zât-ı akdes-i ehâdiyetin merâtib-i sıfât ve esmâsına tenezzülâtından ve onlarda tecelliyâtından ibârettir. (…)”
No Comments