İki önemsediğim gazete yazısından alıntılar…

 

İlki Mahmud Erol Kılıç‘a ait “Bana göre İran’da ne oluyor? 2” başlıklı yazı (Yeni Şafak, 21 Ocak 2018). Bu yazının başlarından bir bölüm:

“(…) Modern zamanlarda bir ülke idaresinde bulunmak bir bakıma bütün İslamcıların ortak sorunudur. Muhalefet etmeyi başardıkları kadar idare etmeyi başarabiliyorlar mı burada en temel soru. Bence bu durumun kaynağında bir teorik problem yatmaktadır. Yani din gibi metafizik bir olguyu pratik hayat gibi bir fani alanla irtibatlandırmada ellerinde aracı bir filtre yok. Siyasal İslamcıların bu manada bir felsefeleri bir ontolojileri olmadığı için bu iki alan arasında bir tevhid, bir uzlaşı sağlayamamaktadırlar. Oysaki Geleneksel İslam anlayışında bu alanlar arasında güzel bir ahenk vardı. Mesela bana göre, modern zamanların siyasal İslamcı doktorlarının tıp ilmiyle alakalarının en alt düzeyde olması dahi hep bu aynı algı probleminin bir tezahürüdür. Çoğu adeta mesleklerinden nefret ederler. Kendilerini daha çok dernek faaliyetlerine veyahut hadis ve fıkıh gibi ilimlere veren İslamcı doktor çoktur. Çünkü kendi algılarında tıp ilmini bir türlü temellendirememektedirler. Zira ondan siyaset çıkaramamaktadırlar. Ama Geleneksel hekimler öyle değildi. Benzer şekilde İslamcı bir mimarın çıkmaması, İslamcı bir sanatçının çıkmaması gibi İslamcı bir ekonomist ve idarecinin de çıkmaması aynı algı probleminin sonuçları. (…)”
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/bana-gore-iranda-ne-oluyor-2-2043073

Diğer önemsediğim yazı, M. Şükrü Hanioğlu‘nun “Millîlik ve yerlilik ‘Asya değerleri’ne dönüşmesin” başlıklı olanı (Sabah, 21 Ocak 2018). Bu yazının da başından sonuna doğru birkaç yerinden alıntılar:

Siyasetimizin belirgin hususiyetlerinden biri de fazlasıyla sığ bir entelektüel zemine dayanmasıdır. Osmanlı son döneminden bu yana kaleme alınan siyasal örgütlenme programları felsefî derinliğe sahip olmamalarının yanı sıra “kavramlar”ı tanımlamadan ya da son derece muğlak yorumlar çerçevesinde kullanmıştır. Gerçek anlamda entelijensiyanın bulunmadığı, entelektüel tartışmanın “üretemeyen” ama “aktaran” literati tarafından icra edildiği bir toplumda bu şaşırtıcı değildir. (literati: edebiyat adamları, yazarlar, aydın/münevver sınıf (Oxford Ansiklopedik Sözlük ve Redhouse Sözlüğü; her ikisi de İngilizce-Türkçe) A.A.) (…) Bunun neticesinde söz konusu kavramların siyasallaştırılması slogan üretme ve “karşıtlık” ötesine gidemeyen demagojik düşünsel karmaşaya dönüşmektedir. Güncel siyasetimizde yoğun biçimde kullanılmaya başlayan “millî” ve “yerli” kavramları da böylesi bir düşünsel çerçevede tartışılmakta ve siyasallaştırılmaktadır. (…) Bu açıdan değerlendirildiğinde “millîlik ve yerlilik”, yirminci yüzyıl sonunun, kaba Weberyen bir “ahlâk” yaklaşımıyla da desteklenen “Asya Değerleri” benzeri bir kavramsallaştırmaya evrilebilme potansiyelini taşımaktadır. (…) Amartya Sen’in derinlikli bir analizle vurguladığı gibi ekonomik gelişmeyi böylesi indirgemeci ve muğlâk bir kavramsallaştırma üzerinden açıklayabilmek mümkün değildi. (…) Tayvan eski cumhurbaşkanı Lee Teng-hui “Asya değerleri”nin, son tahlilde, otokratik siyaset aracı olarak kullanıldığını vurgularken önemli bir noktaya parmak basmıştır. (…) Bu kavramsallaştırmalar, “Batı”nın coğrafyasına müdahalesinden endişe duyan, onun değişik mehâfilinde revaç bulan İslâmofobik “medenîleştirme misyonu”nu değerlerine yönelik saldırı olarak gören bir toplumda, “üniversel değerler”in “emperyalizm hizmetinde söylemler” olarak değerlendirilebilmesine yol açabilmektedir.
Bu endişelerin bütünüyle yersiz olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. “Diyalog,” “insan hakları” ve “özgürlük” söylemini değişik kapıları açan maymuncuk olarak kullanan kapalı ve güdümlü bir yapının kanlı “devir-teslim” girişiminin doğurduğu tepkiler de bu kuşkuları tahkim etmiştir.
Buna karşılık “insan hakları,” “özgürlükler” ve “çoğulculuk”u küresel güçlerin araçsallaştırdığı “yabancı söylemler”e indirgemek, “özgün değerlerimiz”in bu alanlarda daha anlamlı alternatifler sunduğunu varsaymak bizi uzun süreli çabalarımıza rağmen başaramadığımız “liberal demokrasi eşiğini geçme” hedefinden uzaklaştıracaktır. (…) Dolayısıyla bu kavramların muğlâklığı giderilirken onların “üniversel değerler”e seçenek oluşturmadıklarının vurgulanması anlamlıdır. Bu yapılırken “üniversel” olanlara ancak “millî ve yerli” değerlerin törpülenmesiyle ulaşılabileceği tezinin de anlamsız olduğu dile getirilmeli, bunlar arasında “çatışma” değil “uyum” ve “bağdaştırma” temelli bir ilişki geliştirilmelidir. (…)”
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2018/01/21/milllik-ve-yerlilik-asya-degerlerine-donusmesin

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked