“Türkiye’de ‘demokratikleşme tabii olarak İslâm’ı öne çıkarır’ diyoruz.”
Prof. Dr. İsmail Kara‘nın aylık Derin Tarih dergisinin Eylül 2023 sayısında “İstismar Ne Zaman Destek Anlamına Gelmeye Başladı?” başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının başlarından sayılacak bir alıntı cümle olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.
“Türkiye’de darbelerle dinî düşüncelerin ve hareketlerin yükselişi, dinî taleplerin ve yayınların canlanması (daha az olmak üzere sönümlenmesi), veya yer yahut istikâmet değiştirmesi arasında kuvvetli bir ilişkinin var olduğunun altını ısrarla çiziyoruz. Ve umumiyetle sanıldığının aksine askerî müdahalelerle yükselişler, serpilmeler arasında ‘müsbet’ bir ilişki olduğunu; bu sebeple darbelerin öncelikli gerekçeleri arasında komünizm ve irticanın başat unsurlar olarak yer almasının epeyice bir miktar yanıltıcı ve şaşırtıcı fonksiyonlar icra ettiğini söylüyoruz. (Buradaki müsbetlik çoğu zaman değer yüklü bir müsbetlik değildir; bazen nicelik ve maddî yükseliş, bazen de sisteme katılım, imkânlar-haklar elde etme ve görünürlük itibariyledir). (…), Türkiye’de ‘demokratikleşme tabii olarak İslâm’ı öne çıkarır’ diyoruz. Bunlar da bir tür sisteme katılma araçları ve yolları aynı zamanda. Bu kısım şimdilik dersimiz olmadığı için temasla yetinelim.
Bu hatlar üzerinde rol sahibi olan asgari üç aktör var. Bunlardan biri siyasî merkez olarak Ankara’dır, asker-sivil bürokrasidir, bölünük de olsa devlet aklıdır. İkincisi dinî gruplar, cemaat ve tarikat yapıları ve bunların Ankara ile olan inişli çıkışlı münasebetlerinin tarihi dâhil olmak üzere hâfızalarıdır.
12 Eylül darbesinin başındaki kişi olarak Kenan Evren’in hem Atatürkçülük hem de zaman zaman “ben de bir hoca çocuğuyum” gibi dindarlık gösterilerinde bulunması, konuşmalarında âyet mealleri okuması inandırıcı değildi. Tan Oral’ın güzel karikatürü onu yansıtıyor. (Cumhuriyet, 3 Ekim 1984)
Anayasa değişikliği tartışmaları sırasında Refah Partisi ve Erbakan laiklikle din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. Madde’nin de değişmesini gündeme getirdiği için Kenan Evren’den “RP’ye taviz vermeyin” mesajları geldi. Fikret Bila’nın Kenan Evren’le yaptığı röportajın yayınlandığı gün Milliyet gazetesinin birinci sayfasında Bedri Koraman’ın Demirel’in, Ecevit’in, Hikmet Çetin’in, Tansu Çiller’in, Mesut Yılmaz’ın, Menderes’in ve orta yerde Erbakan’ın bulunduğu bir karikatürüne yer verildi. Evren taviz vermeyin diyor ama bütün liderler şalvarlı, kuşaklı, yelekli Erbakan’ın hizmetinde, bütün partiler ona çalışıyorlar. Hikmet Çetin abdest ibriği ve leğenini taşıyor. Mesut Yılmaz takunyaları düzeltiyor, Tansu Çiller padişah yahut şeyh hırkasını giydiriyor. Demirel de kavuğu, sarığı getiriyor. Arkada Menderes’in ruhu de manâ âleminden “Arapça Ezan” pankartı ile gözüküyor. Bütün bu “irticâî” itibar ve debdebeye Erbakan o meşhur gülüşüyle “Berhudâr olunuz” çekecektir. (Milliyet, 19 Haziran 1995 s.1,14)
Üçüncüsü ise hem Türkiye’de hem de İslâm dünyasında dinî grupların, dinî düşünce ve hareketlerin herbirini ( darbelerin öncesi ve sonrasıyla birlikte) dikkatle ve uzun zaman periyodları içinde tâkip eden ve onlar üzerinden doğrudan veya dolaylı politikalar geliştiren “dış mihrak”lar, üniversiteler, oryantalistler-misyonerler ve istihbarat birimleriyle dirsek temasında olan araştırma enstitüleridir.
Türkiye’de ve İslâm dünyasının büyük coğrafyalarında din/İslâm ve Müslümanlık, Batı Avrupa’daki ve birçok başka ülkedeki dinlerden ve dindarlıklardan yer yer ciddî farklılıklar arz eder. Siyaset ve sosyoloji açısından bu farklılıkların en önemlisi muhtemelen buralarda hâlâ gerçek ve etkili tek muhalefetin İslâm ve Müslümanlık üzerinden yapılabileceği gerçeğidir. (…)
Sol ve Kemalist çevrelerle bu çevrelerden 12 Eylül sonrasında süratle liberalliğe doğru hareket eden aydınlar, üniversite mensupları ve gazeteciler arasında, 12 Mart ve 12 Eylül müdahaleleriyle gelen askeri idarelerin İslâmcı akımlara sempati ile baktıklarını, pratik-pragmatik gerekçelerle dinî hareketleri yer yer desteklediklerini, bu desteğin de İslâm’ın yükselmesine, İslâmcı akımların yayılmasına ve etkinlik kazanmasına sebebiyet verdiğini söyleyen ve yazanlar çok olmuştur. (Ne hikmetse 27 Mayıs darbesi bu yorumların dışında tutulmaktadır. Niçin acaba? O herhalde “aydınlanmacı” darbelerdendir!) (…)”
No Comments