Mehmet Genç’e göre “Osmanlı tarihi ile uğraşanları uğraştıran ikinci ve üçüncü problematikler”
“(…) Osmanlı genişlemesi 1683’te 2. Viyana kuşatması ile başlayan ve müttefik Avrupa’ya karşı 15 yıl süren savaşta durdurulmuş ve tersine bir trendi ifade eden ikinci dönem başlamıştır. Bu, Avrupa kıtasında geri çekilmenin tarihidir.
Birinci dönemde bütün parametreleri ile Osmanlı Türkiyesi’nin 4-5 misli büyüklükleri kontrol etmekte olan Avrupa, bu dönemde imkânlarını birkaç misli daha artırmış ve fiilen dünyaya hakim olmaya başlamıştır. Avrupa işte bu dönemdedir ki, insanlığın tarihini 10.000 yıldan beri benzeri görülmemiş şekilde ikiye bölen büyük bir dönüşümü gerçekleştirmiştir: Sanayi Devrimi. Kısaca ifade edersek modern iktisadî büyümeyi başlatmıştır. Avrupa bu büyük dönüşüm ile kontrol ettiği kaynakları (nüfus, üretim hacmi, sermaye stoku, teknoloji ve enerji kapasitesi) inanılmaz ölçülerde arttırmaya başlamış ve aradaki mesafeyi hızla açmıştır. İşte bu devleşmiş Avrupa karşısında Osmanlı kıtadan geri çekilmeye başlamış, ama temposu son derece yavaş olmuştur. Viyana’nın kuşatıldığı 1683 yılından İmparatorluğun sona erdiği 1922 yılına kadar geçen süre 239 yıldır. Daralmanın ortalama hızı yıllık 4000 km2 civarındadır. Aynı sahanın fethi, genişleme döneminde (1354-1683) 329 yılda gerçekleşmiştir ki, bunun da yıllık ortalaması 3000 km2 kadardır. Gidiş ve dönüş hızları arasındaki fark % 25-30 civarındadır. Ama ilerlerken karşı kampı oluşturan Avrupa’ya oranla dönüşte birkaç misli daha büyümüş, adeta devleşmiş bir Avrupa vardır. Bu sebepten, bu daralmayı da, birinci dönemdeki genişleme derecesinde, hatta bir bakıma ondan daha başarılı saymak gerekir. Zira bu adım adım geri çekilmenin arkasında anlaşılması, açıklanması ve inanılması kolay olmayan muazzam bir direnmenin gücü vardır. Bu da Osmanlı tarihi ile uğraşanları uğraştıran ikinci problematiktir ve henüz bu da bütün unsurları ile analiz edilebilmiş değildir. Geri çekilmedeki bu yavaşlığı da mucizevî diye nitelemek gerekir.
Osmanlı sistemi, onu inşa edenlerin adını koyarken düşündükleri gibi, hayatını ebedîleştirmeyi başaramadı. Ama yerli ve yabancı, eski ve yeni pek çok gözlemcinin 18. yüzyıldan beri yıkıldı, yıkılacak diye beklediği, 19. yüzyıldan itibaren “hasta adam” ilan edilen bu yapının dağılması pek de kolay olmadı. Dünyaya hakim olmakta devasa mesafe almış bulunan Avrupa karşısında Osmanlı İmparatorluğu, açıklanması kolay görünmeyen bir direnç göstererek, 1. Dünya Savaşı’na kadar ayakta kalmayı başarmakla kalmamış, üstelik bu savaşa da etkin şekilde katıldıktan sonra, aralarında bulunduğu ittifak cephesi ile birlikte, yalnız kendisini değil, kimsenin yıkılacağını düşünmediği ve beklemediği Avusturya, Alman ve Rus İmaratorluklarını da silip süpüren bu cihanşümul tarihî deprem ile ancak sona ermiştir. Onun içindir ki onun daralma dönemine de başarılı, hatta birincisinden daha başarılıdır, diyebiliyoruz. Bu ikinci dönemde modern iktisadî büyümeyi gerçekleştirmiş bulunan rakiplere karşı, üstelik bu büyük değişmeyi gerçekleştirmeden direnebilmiş olması onun mucizevî başarı niteliğini azaltan değil, aksine arttıran bir etken olarak kabul edilmelidir.
Osmanlı sistemi neden Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiremedi ve buna rağmen bu kadar uzun süre direnmeyi nasıl başardı? Bu da, Osmanlı tarihi ile uğraşanları uğraştıran üçüncü önemli problematiktir. (…)” (Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet Ve Ekonomi, Ötüken, 4. Basım:2005, s.39-40)
No Comments