Toplumumuzda özgür seçim ve bunun gerçek anlamda siyasal iktidar oluşturması serüveni
M.Şükrü Hanioğlu‘nun, 24 Haziran 2018 tarihli ve “Seçim”in Türkiye serüveni ve yeni hedefler başlıklı yazısından (Sabah) alıntılar:
” (…) İlk genel seçimini 1877’de yapmış bir geleneğin mirasçısı olan Türkiye’de meclisler 1950’ye kadar, 1877-78, 1908-12, 1920-23 parantezleri dışında, sembol işlevi görmüşlerdir. (…) Birinci Meşrutiyet meclisleri seçilmiş ve atanmış meb’uslar karmasından oluşmalarına karşılık kendilerine biçilen “kabine hükûmetinin danışma ve tetkik organı” rolünün dışına çıkmaya çalışmışlar, bunun bedelini ise 1878 başında fiilen kapatılmakla ödemişlerdir. Ancak otuz yıl sonra yapılabilen sonraki seçimlerle yeniden toplanan meb’usan, âyân ile birlikte, 1909 Kanun-i Esasî değişiklikleri sonrasında tesis edilen parlamenter sistemin “yasama” kanadını oluşturmuştur. Bu ise “seçim”in gerçek anlamda “katılım” yaratması ve siyaseti kısmen de olsa şekillendirmesi anlamına gelmekteydi. Buna karşılık, “iktidar,” İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin sonuna kadar, “seçim” ile değişmemiştir. (…) Birbirini takip eden “iki özgür seçim” yapamayan Osmanlı toplumu dağılma süreci içinde yeniden “katılım”ın önemini kavramış ve mütareke koşullarında 1919 seçimlerini düzenleyebilmiştir.
Winston Churchill 1919 Osmanlı seçimlerini “Türkler oy kullandı, ne yazık ki, hepsi de yanlış yönde oy kullandı” değerlendirmesi ile yorumlamıştır. Bu küçümseyici ifade, “seçim”in, ağır barış koşulları dayatılmasına karşı çıkan, güçlü toplumsal tepkiye tercüman olduğunu ortaya koymaktadır. (…) Ancak yeni devlet de “birbirini takip eden iki özgür seçim yapabilme” eşiğini aşamayacak, 1923’ten itibaren seçimler (1930 mahallî seçimleri istisnâ edilirse) bürokratik atama, meclisler ise “bürokrasinin kanun üretim makineleri”ne dönüşecek, “millet egemenliği”nin “kayıtsız ve şartsız” olduğu söylemi, üzerine yazıldığı duvarın ötesine geçemeyecektir. Bu nedenle arka arkaya iki hür seçim yapma hedefine ancak 1954’te ulaşabilecek olan Türkiye için söylem düzeyinde kutsanan “millî irade”nin hayata geçirilmesi temel “demokrasi” hedefi haline gelmiştir. (…) Birbiri ardına iki özgür seçim yapabilmek için yetmiş yedi yıl bekleyen toplumumuzda “özgür seçim”in gerçek anlamda “siyasal iktidar” oluşturması için de yirmi birinci yüzyıl başına kadar sabretmek gerekmiştir. (…) Bu alanda karşılaşılan direnç ve mücadelenin uzunluğu ise demokrasi çıtamızın düşük tutulmasına neden olmuştur. (…) Türkiye, son tahlilde, demokrasi çıtasının “özgür seçim yapma” ve “vesayetin sonlandırılması”nda tutulamayacağı gelişmişlik ve karmaşıklıkta bir toplumdur. (…)”
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2018/06/24/secimin-turkiye-seruveni-ve-yeni-hedefler
No Comments