“Dînî Kozmolojinin inşâsı ve felsefî yorumu”

 

Ömer Türker‘in “Evrim Risalesi / İslâm Düşünce Geleneğinden Hareketle Bir Değerlendirme” isimli kitabından Dînî Kozmolojinin İnşası ve Felsefî Yorumu diye ikincisi ilkini izleyen iki başlık altındaki yazıları yapacağım alıntılamalardan oluşacak yazının tek başlığı olarak bu yazımın başlığı yaptım.

“Geçen yazıda Taberî‘nin genel olarak yaratılış sürecine ve evrenin tarihine ilişkin anlatısını özetlemiştik. Bu yazıda yaratılışın sıralamasına dair anlatısını özetleyerek onun âlem tasavvurunu ortaya koyacağız.

Taberî yaratılışın başlangıcı ve sıralaması hakkında oldukça ayrıntılı bir açıklama verir ve birbirinden farklı görüşleri ifade eden rivayetleri sıralar, sonra da kendi usulüne göre sahih olanı veya daha sahih olanı tercih eder. Burada sadece onun tercih ettiği görüşlerin oluşturduğu bütünlük sunulacaktır.

Taberî’ye göre Allah ilk olarak ‘kalem’i yaratmış, sonra ona yazmasını emretmiştir. Kalem “Ey Rabbim! Ne yazayım?” diye sormuş, Allah da “Kaderi yaz,” demiştir. Kalem de o vakitten ebediyete kadar olup bitecek şeyleri yazmıştır. Her ne kadar bazı rivayetlerde ilk önce yaratılanın nur ve karanlık olduğu belirtiliyorsa da Taberî en sahih rivayetin, kalemin yaratılanların ilki olduğunu söyleyen rivayetler olduğunu düşünür. Kalem yaratıldıktan sonra Allah su buharını yukarıya çekmiş ve bu buhardan gökleri yarıp almıştır. Diğer deyişle kalemden sonra yaratılan sudur. Taberî bu bilgiyi meşhur ‘amâ’ hadisine dayandırır.

Rivayete göre bir topluluk Allah resûlüne (sav) gelerek ‘bize ver!’ dediler. (…) Onlar huzurdan çıktıktan sonra diğer bir topluluk girdi. Onlar da “Biz Allah resûlüne selâm vermek, dinî iyice öğrenmek ve yaratılışın ne vakit başlamış olduğunu sormak üzere geldik,” dediler. Hz. Peygamber, “sizden önce yanıma girenlerin kabul etmedikleri müjdeyi siz kabul ediniz,” buyurdu. Onlar da “Kabul ediyoruz,” dediler. Bunun üzerine Hz.Peygamber şöyle dedi: ” Hiçbir varlık mevcut olmadan önce yüce ve kudretli Allah vardı, arşı suyun üzerinde bulunuyordu. Mevcutlardan hiçbir şeyi yaratmadan önce onların mukadderatını Zikr’de (levh-i mahfuz) yazdı. Bundan sonra yedi göğü yarattı.

Bu rivayet, kalem hakkındaki rivayetle birleştirildiğinde ilk olarak kalem, ardından su, ardından ‘arş’ın yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bir âyette geçen ifade arştan sonrasını tamamlamaktadır: “Arşı, su üzerinde iken hanginizin daha güzel davranacağını denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Taberî’ye göre âyetin anlamı şudur: Allah, diğer mahlûkları yaratmadan önce üzerinde arş bulunan sudan başka hiçbir şey mevcut değildi; yüce Allah da arşın üzerinde idi. Nitekim Hz.Peygamber’e (sav) “Allah mahlûkâtı yaratmadan önce nerede bulunuyordu?” diye sorulduğunda o “üstünde ve altında hava olan yüksek bir bulut içinde bulunuyordu, bundan sonra arş’ını suyun üzerinde yarattı,” şeklinde cevap vermiştir. Taberî, su yaratılmadan önce, suyun üzerinde diğer bir varlığı yaratmak imkânsız olduğundan, suyun arştan önce yaratıldığını düşünür. (…)

Bu aşamaya kadar yaratılanlar sıralamasını kalem, levh-i mahfûz, su, hava ve arş şeklinde belirleyen Taberî, hem yaratılan bu mevcutlar arasındaki süreyi hem de bir bütün olarak yaratılanların varoluş süresini açıklayan rivayetlere yer verir. Daha önceki yazıda Taberî’nin hudûs (sonradan peydâ olma) teorisini savunduğunu söylemiştik. Bu teoriyi savunan kelamcılar, yaratılışın zamansal olduğunu düşünür. Diğer bir deyişle, onlara göre âlemin başlangıcından sonuna varlığı zamansaldır, dolayısıyla ölçülebilir. (…) Onlar daha ziyade, Allah’ın ezelî ve ebedî, dolayısıyla zamansız olmasına karşılık âlemin zamana tâbi olduğunu belirlemekle yetinirler. Fakat Taberî rivâyet yöntemini kullandığından sadece yaratılışın zamansal olduğunu tespit etmekle kalmaz, bunun yanı sıra zaman aralıklarını ifade eden rivayetleri de bir araya getirir. (…) Günlerin altı yahut yedi olduğuna dair rivayetleri aktaran Taberî günlerin sayısının yedi ittifakla kabul edildiğini belirtir ve farklı rivayetleri uzlaştırır. (…) Bu görüş, Allah’ın gökleri, yeri ve onlarda bulunan mahlûkları yarattığı altı günü ifade etmektedir. Nitekim Kur’an’da “Gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur,” buyrulmuştur. (…) Hz.Peygamber’den (sav) gelen bazı rivayetler Allah’ı mahlûkâtı cumartesi günü yaratmağa başladığını ifade eder. Fakat Taberî’ye göre yaratılışın başlangıç günü hakkındaki rivayetlerden kabule şayan olanı, Allah’ın gökleri ve yeri pazar günü yaratmağa başladığına dair olan haberdir. (…)

“Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Onsuz size ne bir dost, ne bir şefaatçi bulunur. Hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?” (Secde,32:4) (…)

” İşte Âmirî’nin dinî kozmolojiyi felsefî kozmolojiyle uzlaştırması da bu noktadan hareket eder. Diğer sudûrcu filozoflar gibi Âmirî’ye göre Allah’ın doğrudan var ettiği ilk şey küllî (tümel) akıldır. Küllî akıl, kendisinden sonra var edilen bütün mevcutların varlığına hem kaynaklık hem de aracılık eder. Bu sebeple de nefs, tabiat ve cisimler dünyasında tahakkuk edecek bütün sonraki mevcutları sûretleri küllî akılda içerilir. Âmirî bu sûretlerin Kur’an’da ’emr’ lafzıyla ifade edildiğini düşünür. Âmirî küllî akla ‘kalem’ adını verir. (…) Küllî nefs, tabiat ve cisimler dünyasındaki mevcutların sudûr kaynağı olduğundan onda bütün cisimlerin suretleri ayrıntılı olarak içerilir. Bu cihetle Âmirî küllî nefsin, Kur’an ve hadislerde sözü edilen levh-i mahfûz’a tekabül ettiğini düşünür. (…) Âmirî’nin kelimenin hakiki anlamda vârisleri filozoflar değil, vahdet-i vücûdcu sufilerdir. Onlar, Taberî’nin anlattıklarını bir kısm tadilatla büyük bir metafiziğe dönüştüreceklerdir. “

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked