“Millî Marş Şâirinin Dostu: (Hasan Basri Çantay)

 

Merhûm Prof. Dr. ORHAN OKAY‘ın SİLİK FOTOĞRAFLAR PORTRELER kitabından (Dergâh Yayınları:545, Dergâh’ta genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 1. Baskı: Ekim 2013), bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden bölümüyle, Bir İdealistin Ölümü (Nurettin Topçu), Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam (Mehmet Âkif) bölümlerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

MEHMED Âkif öldüğünde beş yaşındaydım. Ne ölümü, ne cenazesinin kaldırılışı, hatta ne de konuşulanlar hafızamda iz bırakabilirdi. Fakat daha sonraki yıllarda onun yakınında veya herhangi bir vesile ile çevresinde bulunmuş olan insanları tanımak bahtiyarlığına eriştim. Celâl Hoca, Mahir İz, kardeşi Profesör Fahir İz gibi. Hasan Basri Hoca da bunlardandı. 1964’te vefat eden H.Basri beyi evinde ve derneklerdeki bazı konuşmalarından tanıdım. 1950’li yılların başlarında Malta taraflarında bir Apartman dairesinde oturan Basri Hoca’yı Nurettin Topçu ile ziyaret ettiğimizde beraberimizde Basri beyin vefâkâr dostu rahmetli İsmail Dayı ile Mustafa Sabri Sözeri de vardı. Birinci Büyük Millet Meclisi’ne ait çok dikkate şayan hatıralar anlatmıştı. Bunların çoğunu yazmadı, yazamadı. Özellikle Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi üzerine Meclis’teki heyecanlı oturumu anlatışını bir başka vesileyle yazmak isterim.

Kendisinden ve başka hatıralardan topladığımız bilgilere göre Balıkesirli Hasan Basri Bey, genç yaşta gazeteciliğe atılmış, şahsî gayretiyle Arapça, Farsça öğrenmiş, medrese bilgilerinde vukuf kazanmış âlim ve edebiyatçı bir zat idi. Son yıllarında yazdığı Kur’ân-ı Hakim ve Meal-i Kerim adlı üç cilaş küçük olantlik tercüme ve muhtasar (kısaltılmıeş) tefsiri ile daha geniş bir çevrede itibar kazanmıştı. Âkif’ten 14 yaş küçük olan (doğumu 1887’dir) Hasan Basri Bey’in onunla yakınlıkları Meşrûtiyet yıllarına tesadüf eder. Âkif, 1920 Şubat’ında Millî Mücadele hareketine katılmak üzere Balıkesir’e geçtiği zaman, Hasan Basri Bey de Balıkesir İdadisi’nde edebiyat öğretmeni imiş ve Âkif orada kaldığı on gün içinde Basri Bey’in evine misafir olmuş. (…) Hasan Basri Bey Balıkesir’den, Âkif Burdur’dan mebus olarak Büyük Millet Meclisi’ne katılmışlar. (…) Basri Bey, Ankara’da Tâceddin Dergâh’ında Âkif’in etrafında toplanan sohbet meclisinin baş müdâvimlerinden biri olmuş. (…). O 1950’li yılların demokrasiye yeni yeni ısınan atmosferi de, demek hocaya kâfi görünmemişti ki Âkifnâme’nin yayını Basri Hoca’nın ölümünden ancak iki sene sonra gerçekleşebildi. (…) Belki de bize bazı şeylerin yazılması bugün çok kolay geliyor, onların yaşadığı sıkıntıları idrâk edemiyoruz. Öyle ya, Mehmed Âkif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’un senelerce müteaddit basımlarını yaptığı Safahat’tan bile tâ yakın zamanlara kadar birtakım mısralar, kıtalar çıkarılmış olarak basılmış. Benim (Orhan Okay) lise sınıflarında iken okuduğum Safahat baskısı 1944 tarihli ve yeni harflerle basılan ikinci basımı idi. Çok sonraları fark ettiğim, meselâ Süleymaniye Kürsüsünde kitabının orta yerinden şu mısralar onda yoktur: (Vaiz Rusya’da Müslümanlara yapılan baskı ve zulmü anlatıyor.)

“O zaman iş bitecekmiş… O zaman kızlarımız / Şu tutundukları gayet kaba, pek manasız örtüden sıyrılacak… Sonra da erkeklerden/Analık ilmini tahsil edecekmiş… / Zâten Müslümanlar o sebepten bu sefâlette imiş!/ Ki kadın ‘sosyete’ bilmezmiş, esarette imiş.”

Ayrıca Hakkın Sesleri kitabındaki Bir yığın kundakçıdan diye başlayan koca bir şiir tamamen çıkarılmış. Fatih Kürsüsünde kitabından da epey çıkarmalar olmuş. Halbuki bu şiirlerin yazıldığı ve ilk yayınlandığı tarihlere bakıldığında tenkit edilenlerin Osmanlı Meşrutiyet devrine veya Rusya’ya ait oldukları açıkça görülüyor. Artık gerçekten her ifade üzerinde bir sansür ve baskı mı vardı, yoksa insanlar mı o kadar ürkek olmuşlardı?

Yine 1950’li yıllarda üyesi bulunduğum Türk Milliyetçiler Derneği, o kapatılınca kurucularından olduğum Milliyetçiler Derneği hemen her yıl, Mehmed Âkif için anma günleri tertip etmeyi, hakkında kitap çıkarmayı ihmal etmedi. (…) Notlar arasında Âkif’le ilgili önemli bilgiler var. (…) H. Basri Hoca, Mehmed Âkif’in Ankara’da şöyle bir kıt’ayı okuyuverdiğini yazıyor:

“Hikmet ne ezelde yazmamaktan / Ya Rab bizi de ganiyy-i şâkir / Aç karnına çok mu kulluk ettik / Olduk da bugün fakîr-i sâbir”

Âkif bu gafletinden o kadar utanmış ki, Basri Bey defterine kaydetmek istemişse de müsaade etmemiş; ama Basri Bey kıtayı ezberlediği için evine dönünce hemen not etmiş.

Diğer mühim bir hadiseyi Hoca’nın yazısından aynen naklediyorum:

“Biz Ankara’da ilk zamanlarda rahmetli Âkif, arkadaşım Balıkesir mebusu merhum Abdülgafur ve Afyon mebusu merhum İsmail Şükrü beylerle birlikte kiraladığımız bir evde oturuyorduk. Henüz Meclis’in baslangıç günlerinde idi. Bir gün hoca kıyafetli şeytan bir adam ziyaretimize geldi. Dedi ki: Ben Mustafa Kemal Paşa tarafından elçi olarak gönderildim. Size selamları var. Meclis’te dinî bir cemiyet kurmanızı rica ediyorlar. Âkif, yayından boşalmış bir ok gibi fırladı. ‘Hoca, hoca, dedi. Anadolu’nun göbeğinde de bir Otuzbir Mart mı çıkarmak istiyorsunuz? Hani böyle bir şey yapmaya kalkınız, evvelâ karşınızda beni bulursunuz. Defol oradan.”

Abdülaziz Efendi’nin vefatı, Nurettin Topçu üzerinde büyük yıkım olmuştu. Taşralı kitabındaki o hârikulâde şiir ifadeleriyle yüklü Yıldırımın Huzurunda yazısı bu acının mahsûlüdür: “Ruhlarımızın önünde yürüyen o büyük varlığı kaybettim. Acılarım, zamanın ve kaderin kollarıyla kucaklanmayacak kadar engindi. Onun, bende şimdi muamma olan son bakışında melek masumluğu ile ilahi bir emir birleşmiş gibiydi. Hicap ile ihtarın bir bakışta böyle birleştiğini ömrümde görmemiştim. (…) Sanki hakikat ve aşk âleminden atılmış da, gölgeler ve yoksul mücrimler dünyasına sığınmıştım.” (Zaman, 12 Nisan 1990, s. 2, 10)

Başı sonu kim bilir nerelere kadar uzanacak bu küçük hadise için Basri Hoca şu cümleyi ilave etmeyi gerekli görüyor: “Bu meseleden tabii Paşa haberdar değildi.” Mehmed Âkif’e de, onun aziz arkadaşı Hasan Basri Çantay’a da rahmet dilerim. . (Zaman, 5 Ocak 1997, s.17)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked