“Kur’an Harflerdir”

 

MUHYİDDİN İBN ARABÎ’nin FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE isimli eseri Prof.Dr. Ekrem Demirli tarafından Türkçe’ye çevirisi yapılarak , 2009’da LİTERA YAYINCILIK’tan 18 cilt olarak meraklısı olup heyecanla bekleyen okurlarıyla buluşmuştur.

Bu eserin 11. Cildinin VASIL üst-başlıklı (s.187) “Kur’an Harflerdir” başlığı altındaki satırlardan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Kur’an söylenir, bu nedenle harfler ona aittir. Söylenen harfler olması, Allah’ın kelamına mı, yoksa söyleyene mi döner? Allah’ın peygamberi bize Hakk’ın kıyamette farklı suretlerde tecelli edeceğini, bir kısmında bilinip bir kısmında inkâr edileceğini bildirmiştir. Farklı suretlerde tecelliyi kabul eden bir hakikat için, söylenen harflerle gerçekleşen kelamın -şanına lâyık tarzda kendisinde tecelli ettiği bazı suretler sayılarak- ‘Allah kelamı’ diye isimlendirilmesi uzak görülemez. Buradan hareketle ‘Allah şanına lâyık tarzda bir surette tecelli etti’ dediğimiz gibi ‘Allah ses ve harf ile şanına lâyık tarzda konuştu’ deriz. Biz bunu da sevinç, gülme, göz, ayak, sağ el gibi Kitap ve sünnette yer alan ve -herhangi bir nitelik ve benzetme olmaksızın- makul anlamı üzere kendisine inanmanın zorunlu olduğu hususlarla bir sayarız. Çünkü Allah ‘Onun benzeri bir şey yoktur‘ (eş-Şûra 42/11) buyurur. Burada Allah bir şeye benzemekten / benzetilmekten tenzih edilmiştir. Bununla birlikte anlam bilinirken nispet bilinmez. Harfler düzenlendiğinde kelime, kelimeler düzenlenince âyet, onlar düzenlenince sure diye isimlendirilir. Allah kendisini -şanına layık tarzda- nefs sahibi olmakla nitelemiş, onu ise ses ve söz ile niteleyerek ‘Allah’ın kelamını duyana kadar komşuluk et ‘ (et-Tevbe 9/6) demiştir. Burada nefes, ses denilen şeydir. Onun ses’te kesintiye uğraması ise ‘harf’ diye isimlendirilir. Bütün bunlar, ilahi haberlerde bize bildirildiği şekilde bilinen ve anlaşılan hususlardır. Bununla birlikte diğer niteliklerde olduğu gibi benzerlik ve teşbih söz konusu değildir.

Allah kendisini suret sahibi olmakla nitelemiştir. Buradan O’nun ‘Zâhir ve Bâtın (el-Hadid 57/3) olduğunu öğrendik. Bâtın, Zâhir için gayb iken zâhir bâtın için şehadettir. Allah bir nefesi olduğunu bildirmiştir. Bu, onun gaybten çıkmasıdır. Harflerin ortaya çıkması ise şehadettir. Harfler onların ruhları olan manaların zarflarıdır ve ‘tevatür’ yoluyla göstermek üzere konulmuşlardır. Allah şöyle der: ‘Her peygamberi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara açıklasın.’ (İbrahim, 14/4) Allah’ın kullarına dönük bundan daha açık bir izah olamaz. Bundan dolayı Kuran’da kullanılan kelimeler, Arapça’da o sözlerin bildirdiği anlamlara göre anlaşılması gerekir. Sözün dilde gösterdiği anlam bilindiği gibi bu anlamın yaratılmışla ilişkisi de bilinir; fakat aklî delil ve şer’î delil (Allah ile yaratık arasındaki) benzerliği reddettiği için, anlamın (Allah ile ilişkisi, yani) nispet bilinemez.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked