“İnsan dediğimiz şey, gerçekte nefs veya ruhtur.”
2 aylık düşünce dergisi Teklif‘te (Mayıs 2023 / Sayı 9) çıkan Prof. Dr. Ömer Türker‘in “Bilgi ve Bilmenin Hakikati” başlıklı yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“İç duyular görüşünün tabiat ve nedensellik teorileriyle ilişkisi doğru olmakla birlikte filozofların söylediği gibi beyinde bu işlevleri yerine getiren kuvvelerin (potansiyellerin) bulunması ve aklın bu kuvveler aracılığıyla hayal, vehim ve hafıza gibi işlevleri icra etmesi ile kelamcıların kâdir-i muhtâr Tanrı anlayışı ve adet teorisi arasında zorunlu bir çelişki yoktur.”
“İbnü’l-Arabî’nin düşüncesinde hayal hem Tanrı’ya hem de insana nispet edilen ve varlığın muhtelif zuhurlarını idrâk eden bir güçtür. Akıl ise hayale eşlik eden ve hayâlin idrâk ettiği zuhûrdaki anlamı kavrayan güçtür. Öyle görünüyor ki İbnü’l-Arabî, hayali, bir anlamın farklı mertebelerde ve farklı tahakkuklarda girdiği izafetleri kavrayan bir güç olarak görmektedir.”
Fârâbî’de hayal gücünün makulü dönüştürücü özelliğini tespiti, Sühreverdî’de hayalin cismânî dünyadan öteye tasınıp kendisine mahsus bir âlem kazanması, nihayet İbnü’l-Arabî’de hayal gücü şahsında duyunun akılla kaplamdaş olacak şekilde genişlemesi, erken dönem Ehl-i Sünnet tavrının kelimenin hakiki snlamıyla nazarîleşmesi olarak görünür.”
“Mutlak ve saf tasdik hali, bilen öznenin kendisiyle özdeş olup paylaşılabilir bir şey olmadığı için aktarılamaz. Belirli tadikler ise ancak bilen özne tarafından kavrandığı ve onda zihnî bir dönüşüme yol açtığı için aktarılamaz. Bu anlamıyla tasdiklerin, insanî seviyede ortaya çıkan kavram ve önerme formlarında bulunma zorunluluğu yoktur. (…) Bu bakımdan saf tasdik hali, belirli tasdiklere indirgenemeyeceği gibi belirli tadikler de kendi içeriklerine indirgenemez. Dolayısıyla farkındalık, şuur, bilme ve biliş kelimeleriyle ifade edilebilecek insânî idrâk, varlığını faaliyetiyle sürdüren ama faaliyetin içeriğine özdeş olmayan bir şeydir.”
No Comments