Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I Mukaddime s.35-36-37’den alıntılar
Gülşen-i Râz‘dan (tercüme): “Ten gömleğinden soyunduğun, yani öldüğün vakit, ayıpların ve hünerlerin birdenbire zâhir olur. İntikal etmiş olduğun berzah âleminde bir vücûdun (varlığın) olur. Lâkin bu dünyadaki vücûdun gibi kesîf değil. Öyle su gibi ondan sûret görünür, yani suya karşılık olan sûret, o suya nasıl yansımış olursa, senin berzah varlığına da amellerinin ve ahlâkının sûretleri öylece yansır. O berzahta bütün zamirler (gizli olan yüzler, sırlar) âşikâr olur. Eğer naklî delil istersen, meâlen “O günde insânî nefsde merkûz olan (yaratılışta bulunan) sırlar âşikâr olur. İnsan için bu hâli def’ edecek bir kuvvet ve nâsır (yardımcı) yoktur. Zira sırlarının âşikâr olması verilen berzahî vucûd (berzahla ilgili varlık) gereğindendir.” âyet-i kerîmesini oku! Ve bu akisten başka senin ahlâkın özel âlem olan berzâhın hâllerine uygun olarak cisimler ve şahıslar olurlar. Ahlâkın kötü ise çirkin sûretler, iyi ise güzel sûretler olup sana refîk (arkadaş) olurlar. Sen, bir takım a’râzdan (iki zamanda bakî olmayan ve varlığı kendinden olmayıp başkasından olan şeyler / arazlar) ibaret olan ameller(edimler) ve ahlâkın sûret libâsına bürünerek belirmiş olmalarını uzak görme! Nitekim bu dünyada kuvvet ve unsurdan mevâlîd-i selâse (maden, bitki ve hayvan olarak tabiatın üç âleminden söz eden ilim) görünür oldu; yani müvellidü’l-mâ (hidrojen), müvellidü’l-humûza, azot, karbon ilh… gibi basit unsurlar gaz halinde sûretsiz oldukları halde kesifleşip madenler, bitkiler ve hayvanlar sûretlerinde belirgin oldu. İşte böylece senin bütün ahlâkın cân âleminde bazan envâr (nurlar), bazan da nîrân (cehennem) sûretinde görünür olur.”
“Bu misâl âleminin sûretleri, en son berzah’ın sûretleri zıddınadır. İlk berzahta görünür olan şeyin his ve şehadet âleminde zuhurundan önce görülmesi mümkündür. Nitekim havâs ve avâmdan birçok kimseler rüyalarında birtakım vukuât müşahede ederler ki, onun eseri daha sonra şehadet âleminde görünür olur. İkinci berzahta olan bir şeyin şehadet âlemine dönmesi olası değildir. İlk berzahın sûretleri avâma rüyada ve havassa bazan rüyada ve bazan uyanıklıkta açılmış olur. Fakat ölülerin hallerine ıttılâ (vukuf), aktâb (kutuplar) ve efraddan(fertlerden) ve mükâşefe (ortaya çıkarma) ehlinden bazılarından gayrisine mümkün değildir. Bu sebeple ilk berzaha ‘imkânî gayb‘ ve ‘imkânî misâl‘; ve ikinci berzaha da ‘muhâlî gayb‘ ve ‘ikinci misâl‘ ve ‘muhâlî misâl‘ ve ‘imkânsızlıkla ilgili misâl‘ derler.”
Şehadet mertebesi “Bu mertebe, zâtın hariçte cisimler sûretleri ile zuhûrudur ki, bu sûretler, misâl âlemi sûretlerinin zıddına olarak cüzlere ayırma, bölme, yarma ve bitişmenin mümkün olduğu hallere ilişkindir. Bu mertebeye ‘şehâdet âlemi‘ denilmesi müşahede işinde azhar (en görünür) ve görünen beş duyunun toplamı ile hissedilir olmasından dolayıdır. Zira, misâl âlemindeki bir sûreti el ile tutup koruyarak, başkalarına da göstermek kabil olmadığı halde, şehadet âlemindeki bir sûreti elde tutmak ve başkalarına da göstermek mümkündür. Hükemâ (hakîmler), âlem sûretlerini ‘ruh sahibi‘ ve ‘ruh sahibi olmayan‘ diye ikiye bölerlerse de, muhakkıklar katında ruh sahibi olmayan hiçbir sûret yoktur. Zira her birinin ‘vâhidiyyet mertebesi‘nde sâbit olan bir ‘hakikat‘ı vardır. Ve bu hakikat onun müdebbiri (idare edicisi), mutasarrıfı (tasarruf edicisi) ve rûhudur. Ve her bir isim esmânın tümünü câmi’ (toplayıcı) olup, ‘tek bir hakikat’ den ibâret bulunan ulûhiyyet mertebesine delâlet husûsunda hisseleri ayrılmamış ortaklık ile müşterektirler. Ve her bir ismin o tek hakikatten bir hazzı vardır ki, o haz diğer isimde yoktur. (…) Ve taksim mümkün olmayan o tek hakikat Hayy ismiyle de müsemmâ (isimlenmiş) olduğundan, her bir ismin bu isimde de hisseleri ayrılmaksızın iştirakleri vardır. Ne ki hayat eserinin kemâliyle zuhûruna cümlesinin belirmesi uygun olmadığından, kiminin hayatı bâtın; ve kiminin hayâtı zâhir; ve kiminin hayâtı hayvanda olduğu gibi azhar (en âşikâr); ve kiminin hayatı da insanda olduğu gibi azhar ve ekmeldir. (…) Çünkü Hak Teâlâ âlemde mutlak tasarruf sahibidir; ve varlıkta ve tasarrufta aslâ ortağı yoktur.”
“Şehâdet âlemine ‘kevn ve fesâd âlemi‘ de derler. Zirâ ‘kevn‘ bir sûretin sonradan var olmasından ve ‘fesâd‘ da bir sûretin yok olmasından ibârettir. (…) Dolayısıyla şehâdet âleminde bir ‘fesâd‘ için bir ‘kevn‘ lâzım olur; yani her bir fâsid sûretten sonra bir kâine (var olan) sûret peydâ olur.”
No Comments