“İçinde olması gereken şeyler buradadır”

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî‘nin FÎHİ MÂ FÎH isimli eserinden ( Tercüme: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayan: Dr. Selçuk Eraydın, İZ Yayıncılık 8.Baskı, 2009) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı (ilk alıntı da bu yazının başlığını teşkil eden cümle olup, bununla Fîhi Mâ Fîh’ in anlamının kasdedilmiş olabileceği ihtimalinin düşünülebileceği belirtilmiştir FÎHİ MÂ FÎH HAKKINDA başlıklı bölümde).

” Şimdi… Zindan ve derd hâli hâricinde iken, o ihlâs bize niçin gelmiyor? (…) Hani o hayâlsiz olan yakîn? Hak Teâlâ cevâben buyurur ki: (anlam olarak:) “Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin!..” (Mümtehine, 60/1) Yani sizin ve bizim düşmanımızdır dediğim bu adûyu (adû: düşman) dâima zindan içinde mücâhedede tutunuz. Zîrâ o, zindan , belâ ve renc (zahmet, sıkıntı) içinde bulundukça, ihlâsınız görünür olur ve kuvvet kesb eder (kazanır). (…) Ser-rişteyi (tutamak) unutmayın ve ebedî murâda vusûl ve karanlık zindandan halâs için, daima nefsi bî-murâd (murâdsız) tutun. Zîrâ “Mevkıf-i itâbda (azarlama durağında) Rabb’inin katında hâzır olacağını bilip, ondan korkarak, nefsini hevâ ve şehvetlerinden yasaklayan kimsenin menzil ve karargâhı cennettir. “(Nâziât,79/40-41)”

“Âb-ı hayat (hayat suyu) zulmettedir (karanlıktadır) derler; o evliyânın cismidir ve hayat suyu o cismin içindedir. Sen hayat suyuna ancak zulmette ulasırsın. Eğer bu zulmetten iğrenip kaçarsan, hayat suyu sana nasıl erişir? Sen habîs (pis/iğrenç) kimselerden habâset (kötülük) ve müfsidlerden fesâd talim etmek istediğin vakit, murâdına ulaşıncaya ve bunu öğreninceye kadar arzunun hilâfında olarak bin mekrûha (fena görülene) ve dayağa tahammül edersin. Halbuki bir mekruh (beğenilmeyen) gelmeksizin ve me’lûf (alışmış) olduğun bazı şeyleri terk etmeksizin, nebiler ve veliler makamı olan hayât-ı bakıye-i sermediyyenin (kalıcı,daimî hayatın) tahsîlini nasıl arzu ediyorsun? Bu nasıl olur? Şeyh sana kadîm meşâyihin (evveli olmayan şeyhlerin) hükmettikleri gibi, zevcenin ve çocuklarının, mal ve mansıbının (makam ve mevkiinin) terki ile hükmetmiyor. (…) Size ne oldu ki, kolay şey ile nasihat olunduğunuzda, buna tahammül etmiyorsunuz. “Ba’zan mekrûh gördüğünüz şey, sizin için hayırlıdır.” (Bakara, 2/216) Bu halk ne söylüyorlar. Onlara körlük ve Cehil galebe ettiğinden teemmül etmezler (etraflıca düşünmezler). (…) Şeyh muhabbeti ve muhabbetullah (Allah muhabbeti) bundan daha aşağı mıdır? (…) Şu halde malûm oldu ki o kimse, şeyhin tâlibi ve âşıkı değildir. Eğer âşık ve tâlib olaydı, dediğimizin kat kat fazlasını işler ve kelâmımız onun kalbinde, baldan ve şekerden daha lezzetli olurdu.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked