“Siz Allah’a muhtaçsınız”(Fâtır, 35/15)
FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE (müellifi: Muhyiddin İbn Arabî, Çeviri: Prof.Dr. Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul-2011) 16. Cilt’ten yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor (s. 207) oluşturacak bu yazıyı.
“Bilmelisin ki, ilk konuluş anlamı bakımından Allah ismi tüm ilahî isimleri kuvve (potansiyel) hâlinde içerir. Hattâ âlemde eseri olan her isim Allah isminin vekili olarak zuhur eder (belirir). Bir insan ‘Ey Allah!‘ dediğinde onu bu nidaya sevk eden hâline bakıp o hâlle ilgili ilâhî ismin hangisi olduğunu düşünmelisin. O özel isim, dua edenin ‘Ey Allah‘ derken kendisine nida ettiği isimdir. Çünkü Allah ismi ilk konuluş anlamı itibarıyla her şeyin elinde bulunduğu Hakk’ın zâtına işaret eder. Bu nedenle özel olarak zâta delil olan ilâhi isim (Allah), bütün ilâhi isimlerin yerini almış, onların vekili olmuştur. (…)”
“İlâhî zâtın tenzih isimlerini içermesine gelirsek, bu husus son derecede bellidir. Her ilâhî isim Hakk’ın zâtına delâlet etmek bakımından tenzih ismi sayılsa bile, isimlerden her biri, zâta delâlet ederken olumlama veya olumsuzlama (selb ve ispat) tarzında türetildiği köke bağlı olarak başka bir anlama daha delâlet eder. Bu nedenle hiçbir isim zâta delil teşkil etmede ‘Allah‘ ismi kadar güçlü olmamıştır. Bununla birlikte Allah peygamberine emrederken ‘De ki, Allah ve Rahmân diye dua edin, hangisiyle dua ederseniz, en güzel isimler O’na aittir’ (el-İsra,17/110) buyurur. ‘O’na’ zamiri dua edilen Hakk’a döner, çünkü asıl isimlendirilen tek hakikattir. Öte yandan, Allah bu özel ismini Hakk’ın zâtından başkasının ismi olmaktan sakınmıştır. Bu nedenle, Allah, ilahlığı bu ismin sahibinden başkasına nispet edenlere karşı delil getirmek üzere ‘De ki onları isimlendirin ‘ (er-Ra’d 13/33) buyurur. (…) Bu itibarla elimizde ‘Allah’ isminin dışında zâta ait özel isim yoktur. Demek ki ‘Allah’ ismi, özel isimlerin kendi müsemmalarına (adlananlarına) ait olması gibi, mutabakat ve örtüşme yoluyla zâta delâlet eden isimdir. Bu bağlamda bazı isimler tenzihe delâlet ederken bazı isimler sıfatların varlıklarını ispat eder. Bununla birlikte Hakk’ın zâtı sayıların kendisinde bulunmasını kabul etmez. Söz konusu isimler, zâta ait sübûtî sıfatların varlıklarına işaret eden isimlerdir. O isimlere misâl olarak el-Âlim, el Kâdir, el-Mürîd, es-Semî’, el-Basîr, el-Hayy, el- Mucib, eş-Şekûr ve benzeri isimler verilebilir. Bazı isimler ise na’tları /nitelikleri ortaya çıkartır ve onlardan ancak nispetler ve izâfetler anlaşılır. Misâl olarak el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın vb. isimler verilebilir. Bazı isimler fiil anlamı verirler. Misâl olarak el-Hâlık, er-Rezzak, el-Bâri, el-Musavvir vb. isimler verilebilir. Böylece bütün isimler taksim edilmiş oldu. İlâhî isimlerin sayısı ne kadar olursa olsun, kısımlardan birisine veya birden çoğuna ait olması gerekir. Bununla beraber her ilahi isim, zâta delâlet eder ve bunun böyle olması zorunludur. Dolayısıyla ilahi mertebe, bütün mertebeleri içeren mertebedir. (Bu mertebenin ismi olan) Allah’ı bilen, her şeyi bilir, hangisi olursa olsun mümkünlerden tek bir şeyi bilmiş olmaz.
No Comments