“İlim” hakkında Tedbîrât-ı İlâhiyye’den bir bölüm
“(…)Sen ilim tahsili ile meşgûl olduğun vakit, başka türlü amel ile iştigâle vaktin uygun olmaz. Vakitlerini ilim tahsili işgal eder. Düşmanların seni başka amelden alıkoydukları için sevinirler. Halbuki o zavallılar bilmezler ki, ilim kendi hakikatinin verdiği şeyin gayrinden geri durur. Yani ilim öyle bir şeydir ki, neticede marifetullâha ulaştırır.
Onun hakikatinin verdiği şey ancak budur. Bundan dolayı bu meselede, yani ilme teşvik ve talep hâsıl etme meselesinde, İblis’in cehli ilim ile ıdlâli(saptırma) tahayyül etmesidir.Halbuki ilmin hakikatinin dalâlete değil, hidâyete sevk ettiğini İblîs bilemedi. Çünkü İblîs’in bâtını kördür; hakikate bakamaz. O yalnız zâhir göze sahiptir. ‘Şeytanın bir gözü kördür’ denilmesi bu itibar iledir. Ve İblîs’in zâhiri gören olup hakikati görmemesinin delillerinden biri de Âdem’e secde ve itaat etme ile emr olundukta ‘Ben Âdem’den hayırlıyım. Çünkü beni latîf olan nârdan(ateş) ve onu kesîf (yoğun) olan topraktan yarattın'(A’râf,7/12) deyip ona baş eğmekten geri durmasıdır. İblîs bu sözünü ilme dayanıyor zannetti. Halbuki “Hak Teâlâ melâikeye ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurmuş ve İblîs de melâike arasında bu hitâbı duymuş idi. Halife ise müstahlifin (halife tayin eden) aynıdır. Dolayısıyla muteber olan şey, halîfetullah olan Âdem’in zâhiri değil, bâtınıdır.Melâikenin Âdem’e secde ve itaat etme ile mükellef olması, onun hakikatine nazarandır. Bâtın gözü kör olan İblîs Âdemin hakikatini göremediği için, Hakîm Mûcidi olan Allah Teâlâ hazretlerinin emrine muhalefetle ubûdiyyet yolu üzerinde yürüyemedi. Ucüb ve tekebbürü buna mani oldu. Fakat âdem taştan ve topraktan bina olunan Kabe’ye secde ile emr olunduğu vakit ‘bu, gayrullâha secde olmakla, câiz değildir’, demedi. Ubûdiyyet yolu üzerinde yürüyerek Kabe’ye secde etti. Ve ‘Beni halife olarak yarattın; ve sıfât-ı semâniyye-i ilâhiyyenin (ilâhî sekiz sıfat) mazharı (zuhur yeri) kıldın. Ve cemâddan ibâret Kabe’nin belirmesi ile benim belirmem arasında fark vardır. Ben a’lâyım (yüksek), o ednâdır ( daha aşağı); niçin ona secde edeyim?’ diyerek serkeşlik etmedi. Zîrâ Âdem bilir ki, Hak Teâlâ hazretleri Hakîmdir. Onun emrine karşı kıyâs sû-i edebdir. Ubûdiyyet ancak emre uymadır. (…)” (Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, İbn Arabî, Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Mustafa Tahralı, İz Yayıncılık, 6. Baskı: İstanbul, 2013, s.321)
(Not. Kaynak eserden bu bölüm olduğu gibi alıntılanmamış, ma’nâya sâdık kalınarak bazı kelimelerin, terkiplerin günümüz Türkçesiyle ifade edilmesi ve yer yer parantez açılarak yine bazı kelimelerin (kavramlar, terimler) açıklanması yoluna gidilmiştir.)
No Comments