Bazı -özellikle akademisyen ilahiyatçı- gazete yazarlarında belirgin olduğu izlenimini edindiğim bir özellik üzerine

 

Eskiden (1960’lı-70’li yıllarda) dînî kitaplar neşreden İmam-Hatip okulları ve Yüksek İslâm Enstitülerinde hocalık yapan isimleri ünlü kişiler günümüzdeki İlahiyat fakültelerinde akademisyen olan ve yazıları, kitapları çıkan kişilere göre çok çok az idiler.

O bahsettiğim eski yıllarda yayınları hasebiyle isimleri en ünlü iki kişi vardı. Onlardan birisi vefat etmiş durumda; çalışkandı, sessiz- sedasız biri gibi idi. Allah rahmet eylesin. Diğeri sağ ve üretken, çalışkan birisi. İnternette sitesi de olan, bir günlük gazetede yazan bir büyüğümüz. Bugün bir gazete yazısını okudum. Bu yazıyı yazmak da bu sebeple içimden geldi.

Günümüzde ilahiyatçı ve akademisyen gazete yazarlarından bazıları kendilerini çok önemsiyor görünüyorlar ve özeleştiri yapma âdetleri neredeyse yok gibi. Ele aldıkları konularda defalarca üstünde durdukları hâlde birileri nezdinde bazı hususların anlaşılamadığından, üstelik kendilerinin suçlandığından, haksız bulunduğundan dert yanıyorlar. Ama yazılarından kendilerinde potansiyel olarak ve/veya fiilen ortaya koydukları bilgiler ve düşünceler yönünden anlama/kavrama/bilgi eksikliği de olabileceğini düşündükleri izlenimini edinmek maalesef mümkün olamıyor. Tersine, kendilerinin donanımlı, çalışkan, üretken olduklarını; hep insanlara faydalı olmak için yazdıklarını, ama bir türlü tam anlaşılamadıklarını ifade ediyorlar. Aynı alanda çalışan meslekdaş kimseler arasında bile yaklaşım ve görüş ayrılıkları olabiliyor; hiç olmazsa onlarla olsun bir uyum gözlenemiyor. Kendilerinden farklı düşünen ve bilen meslekdaşlarıyla bile uzlaşma olamıyor aralarında.

Bu gözlem ve izlenimimi ifade etmek istedim.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked