‘Susan talihsizdir’ bahsi
Muhyiddin İbn Arabî’nin iki en ünlü eserinden biri olan FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE’nin Ekrem Demirli çevirisiyle 18 cild olarak yayınlanmış (LİTERA YAYINCILIK İSTANBUL-2012) bu eserin 18. Cild’inden yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Şöyle demiştir: ‘Susmak acizlikten meydana gelir; her kim aciz kalırsa, hakikati üzere bulunmuş demektir. Kim kendi hakikati üzerinde bulunursa, var olanı bilir. Onun idrâk mahallinin değeri bilgiye bağlıdır, çünkü ancak bilgiyle tasarrufta bulunur. Bilginin yönlendirdiği kimse asla benzemiş olduğu için mutludur ki, bu da ‘ahlâklanmak‘ demektir. Şöyle demiştir: ‘Allah Hz.İbrahim’in diliyle Nemrut’a ‘ Güneşi batıdan getir demiş, kâfirin dili tutulmuştur ‘ (el-Bakara 2/258) diye söyletmiştir. Kastedilen birinci meselededir. Dili tutulduktan sonra ise kâfir değildir, çünkü hakikati öğrenmiştir. ‘ Allah kâfir bir kavme hidâyet etmez.’ (el-Bakara 2/264) Yani kendilerini perdelemiş ve örtmüşken gerçeği açıklamaz; gerçeği açıklamakla bilgisizlik perdeleri ve örtüleri kalkar. Örtüler kalktığında, gerçek kendinde bulunduğu hal üzere tezahür eder. Böylece bilgiyi vermiş, tecellisinden önce gerçeğin gizli kaldığı kişi susmuş, telaffuz etmese bile, içinde bir iman meydana gelmiştir ki böyle olması kaçınılmazdır. Onu nasıl telaffuz edebilir ki? Kuşkusuz ki hisle idrak ettiği bir şeyden bu kez habersiz hale gelmiştir.‘
Bunlardan birisi de ‘Nur evi mamur kalp demektir‘ bahsidir: Şöyle demiştir: Muttaki, veralı ve temiz bir müminin kalbini sadece Allah doldurabilir. Allah nurdur, çünkü O ‘ Göklerin ve yerin nurudur. ‘ (En-nur 24/35) Kalb kandile benzetilmiştir. ‘ Lamba bulunan bir kandillik gibidir. ‘ (En Nur 24/35) Kastedilen Allah’ı bilmenin nurudur. Onun dışındaki sözler de kendisiyle teşbihin gerçekleştiği nurun kemalini izhar eden sözlerdir, yoksa teşbihin kendisi değillerdir. Hakikati karıştırma, Hakk’ın ayette açıklamış olduğu şekilde doğru yola yönel! Arif, tilâvet ederken lamba (misbah) kelimesi üzerinde durarak şöyle der: ‘ Lamba zücace içindedir ‘ (En-nur 24/35) ‘Arif, lamba hakkında konuşur, yoksa kalbinin sığdırdığı ve kandile benzetilen Hak’tan ibaret olan ilahi nur hakkında konuşmaz. Mişkat ise menfez ve küçük pencere demektir.’
Bunlardan birisi de ‘Sakınılmış kale şeriat ilimleridir’ bahsidir. Şöyle demiştir: ‘Âlemde şeriatların ve aklî kanunların konuluş hikmetini bilen insan onlara hakkıyle riayet eden ve onlara göre davranan ve yaşayandır. Onlar dünya menfaatlerinden olan neseb ilişkilerini, mal ve can güvenliğini sağlayan kanunlardır. Bu hususlar o kanunları uygulayan ve bunun için çalışan kimseler tarafından sağlanır. Sıradan insanların kanunlardan ve şeriatlardan anladığı budur. Şeriatlara iman edenler ise farklıdır. Kanunlar peygamberlerin getirdiği ilahi hükümler olurlarsa -dünyadaki menfaatlerin yanı sıra- âhirette kendileriyle ilgili sevap ve özellikler ortaya çıkartılır. Bu itibarla insan o kanunlara uymaya âhirette bu kanunlarla ilgili sevap ve başka durumları tasdik etmeyi ekler. Bunun yanı sıra ilâhî hükümleri ihlasla yerine getirenler için ortaya çıkacak keşifler, ilahî bildirimler, ruhanî konuşmalar, temizlik ve takdiste unsur âlemini ulvî âleme katmayı sağlayacak ilişkiyi tasdik ederse, şunu bilmelidir: Hangi şeriat olursa olsun, şeriata göre amelden daha koruyucu bir silah ve kale yoktur. Bu itibarla senin kanuna uyman bir zorunluluktur. (…)”
No Comments