Cevâmiu’l-Kelîm:İbnü’l-Arabî’nin Dünya Görüşünde İnsan ve Âlemdeki Konumu

 

Cevâmiu’l-kelîm insanın en mükemmel varlık moduna işaret eden anahtar-kavram olup Fusûs’ta yer alan bütün meseleleri anlamak cevâmiu’l-kelîm kavramını anlamakla doğrudan ilişkilidir.

Bir dindarlık hareketi olarak başlayan tasavvuf geleneğinin zaman içerisinde sistematik bir din ve dünya görüşünü de geliştirdiği görülür. Bu görüş çerçevesinde tasavvuf geleneği özgün bir varlık, bilgi ve değerler tasavvuru önerir. Bu bağlamda Tanrı-âlem ve insana dair kadim felsefî problemlere çözümler sunar. Tanrı’nın zatının tek ve mutlak gerçeklik olması ve âlemin ise bu gerçeklikteeren kaynaklanmakta beraber ontolojik açıdan bir tür hayal olarak görülmesi anlayışı bu varlık, bilgi ve değerler tasavvurunun dayandığı ana ilkedir. Sûfîler bu ilkeyi referans noktası olarak kabul edip bir yönü ile Hakk’ı diğer yönü ile ise insanı istinâdgâh kabul eden bir metafizik sistem inşa ettiler.

Sûfîler topluluğunun Şeyh-i Ekber’i ünvanını bihakkın taşıma şerefini haiz olan İbnü’l-Arabî, bize tasavvuf tarihi içerisinde bu metafizik inşanın kuşkusuz en kapsamlı ve kuşatıcı örneklerini sunan isimdir. Şeyh-i Ekber, sayıları sekiz yüze bâliğ irili-ufaklı çok sayıdaki eserini bu metafizik kavrayışı açıklamağa adamıştır. Bu eserler içerisinde onun tasavvufî müktesebâtının bir ansiklopedisi mahiyetindeki el-Futûhâtu’l-Mekkiyye isimli şaheserini saymazsak bütün sisteminin özeti kabul edebileceğimiz Fusûsu’l-Hikem’in ayrı bir önemi vardır. Şeyh Fusûs’ta “cevâmiu’l-kelîm” anahtar-kavramı çerçevesinde bütün bir din ve dünya görüşünü özetlemiştir. Şeyh bu eserini “Fass” adını verdiği 27 ana bölüme ayırmıştır. Her bir Fass, şeyhin kelime diye nitelediği ilâhî hakikatlerden küllî (tümel) bir hakikati ifade eden bir peygamberin ismiyle ilişkilidir ve onda açığa çıkan ilâhî hikmetleri konu alır. Peygamberler tarafından temsil edilen bütün bu ilâhî kelimeler ve hakikatler tasavvufî dünya görüşünün kurucu unsurlarından biri olan insân-ı kâmil kavramının mükemmel örneği cem edici kelimede (cevâmiu’l-kelîm) toplanır. Dolayısıyla cevâmiu’l-kelîm insanın en mükemmel varlık moduna işaret eden anahtar- kavramdır ve Fusûs’ ta yer alan bütün meseleleri anlamak cevâmiu’l-kelîm kavramını anlamakla doğrudan ilişkilidir. Bu da kaçınılmaz olarak bizi İbnü’l-Arabî’nin insan anlayışını ve bu bağlamda ortaya koyduğu mistik antropolojisini anlamağa mecbur kılar.

Şeyh-i Ekber’in Fusûs dâhil diğer eserlerinde açıkladığı bu mistik antropoloji doktrini insanın özünde ne olduğunu, onun metafizik, doğal ve tarihsel varlık alanlarıyla olan bağlarını, varlık âlemine kattığı anlam boyutlarını ve bu boyutlardan hareketle insana bağlı olarak gelişen yeni varlık seferlerinin ne olduğunu ve bunlarla insan arasındaki ilişkiyi ve hepsinden de önemlisi insanın kozmik koordinatları problemini anlamamıza kapı aralar varlığınınalar. Dolayısıyla bu mistik antropoloji doktrini insanın kökeni, doğası ve kaderi, insan varlığının bedenlilik ve ruh gibi kurucu unsurlarının temel özelliklerinin yanı sıra evrende insanın konumu hakkında özgün ve bütünlüklü bir perspektif örneğidir. Şeyh-i Ekber’in mistik antropoloji doktrinindeki bu perspektifin çıkış noktası büyük ölçüde dinî metinler ve bunların tasavvufî bilgi teorisinin yöntemi olan keşf ve müşahede yoluyla elde edilen irfana dayalı olarak yorumlanmasıdır. Bu yüzden gerek Fusûs’ta gerekse diğer eserlerinde insanla ilgili problemleri âyetler, hadisler ve irfan nokta-i nazarından hareketle ele alır, herhangi bir akılcı geleneğin insan tasavvuruna hemen hemen hiçbir atıf yapmaz. Bununla birlikte Şeyh’in antropoloji doktrini de Gnostik, Hermetik ve gizemci geleneklerin antropoloji doktrinlerinin benzeri motifleri görmek de mümkündür. Bu motiflerin onun sisteminde yer alması Şeyh’in bu geleneklere ait eserlerle temasından ziyade dinî geleneğin ve tasavvufî tecrübenin dilindeki motiflerin zaman ve mekân üstü evrenselliği nedeniyle bu geleneklere ortak olmasından kaynaklanır. Bu bakımdan Şeyh’in antropolojisinin Kur’ânî, Sünnî ve irfânî olduğunda hiçbir kuşku yoktur ve bu bağlamda İslâm dışı kaynaklardan beslenen senkritik veya eklektik bir imitasyon değil özgün karakterli bir sistem olduğunu söylemek gerekir. İbnü’l Arabî’nin kaynağı dinî ve irfânî olan antropoloji doktrininin açıklamağa çalıştığı en önemli problem, günümüzde de insanın anlam arayışı meselesi dolayımında sıkça karşılaştığımız insanın âlemdeki konumu problemidir. Bu problem karşımıza kaçınılmaz olarak İbnü’l-Arabî’nin kozmolojisini gündemimize taşır. Onu incelediğimizde özetle onun ontolojik pluralizmin reddi esasına göre tek hakiki varlık kabulüne dayalı bir kozmoloji doktrini olduğunu görürüz. (…) Cevâmiu’l-kelîm insanın en mükemmel varlık moduna işaret eden anahtar-kavramdır ve Fusûs’ta yer alan bütün meseleleri anlamak cevâmiu’l-kelîm kavramını anlamakla doğrudan ilişkilidir. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked