“Türk Olmak İçin Her Sahada İstiklâle Tutkun Olmak Zaruridir.”
İsmet Özel‘in 1 Rebiülevvel 1446 (4 Eylül 2024) tarihli DAR KAFA, GENİŞ MEZHEP başlıklı yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr/ lsmetOzel) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. O yazıdan ilk alıntı da bu yazının başlığını teşkil etmekte.
“Tanzimat fermanının okunması akabinde Türk yönetimi altındaki yerlerde yapılan ilk değişiklik mürtetlerin, irtidat edenlerin öldürülmesinin yasaklanmasıydı. Gayri-Müslimlere gün doğmuştu. (…) Oysa gelenek dâhilindeki uygulamada Allah’ın dinini önce benimser görünüp sonradan terk eden kimsenin toplumda yeri yoktu. Dar kafalılıkla bu surette tanıştık. Müslüman bilinenlerin İslâm’ı reddettikleri zaman öldürülmelerini yanlış bulanlar dar kafalı, o kimselerin yaşama hakkını savunanlar geniş kafalı sayıldı. (…)
Uzun sözün kısası: Devletin III. Selim saltanatından itibaren benimsediği Batılılaşma politikası ve Cumhuriyet idaresiyle birlikte üzerimize çöken inkılâplar milletin ideologisini dar kafalılıktan kurtulma ve mezhebini her alanda genişletme kıskacı içine hapsetti. Topluma ister istemez kabul ettirilen yenilikleri dar kafalılıktan kurtulma adına özümsedik. Mezhebimizi geniş tutmamız vicdan azabıyla tanışmamızı engelledi. İleriye, daha ileriye gitmeliydik. Gittik mi? Bu sualin hak ettiği cevabı ancak Dünya Sistemi ile kenetlenmiş Türkiye’nin Sistem’in kaymağından bir parmak dahi tadamayışından çıkarabiliriz. Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) ilerlemenin bir belirtisi olmalıydı; ama olmadı. Türkiye’deki lisans eğitimi YÖK faaliyete geçmeden önce Avrupa üniversitelerinin lisans eğitimiyle denk sayılıyordu. YÖK’ün ortaya çıkması Türkiye’deki lisans eğitiminin değerini yüzde elli düşürdü. Yani dört yıllık Türk üniversitelerini ikmâl edenler Avrupa’da üniversite mezunu sayılabilmeleri için eğitimlerine, devam etmek istedikleri kurumda iki yıl daha ilâve etmeleri gerekiyordu.
Neden Medeni Kanun’un varlığı ve müessiriyeti inkâr edilemediği halde Devletler Hukuku’nun ne şüphesiz varlığından, ne de şüphesiz müessiriyetinden bahis açabiliyoruz? Çünkü konulan her yasanın bir güdücüsü vardır. Her devlet yurttaşlarının hayatını tanzim edebildiği nispette devlettir. Bir devletin mevcudiyetinin hudutları yurttaşlarını icbar ettiği (zorladığı) şeylerden oluşur. Eğer bütün devletleri bir biçimde davranmağa zorlayan güç varsa milletlerin istiklâlinden değil, ihtiyaçlarına olan bağımlılıktan söz edebiliriz. Dünya Sistemi ihtiyaçlarına bağımlı milletlerin güç verdiği bir işleyiş gösterir. Başına buyruk devlet bir başka devlete avuç açmayan devlettir.”
No Comments