Kur’ân-Kerim ve İzahlı Meali’nden (Ahmed Davudoğlu, Çelik Yayınevi) Kehf sûresi’nden anlamlarıyla âyetler
“Gerçekten biz, Zü’l-Karneyn’i yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona istediği her şeyden bir sebep verdik. (18/84)
” Derken (batıya doğru) bir yol tuttu.” (18/85)
“Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu (sanki) kara balçıkta batıyor buldu. Onun yanında bir de (kâfir) kavim buldu. Dedik ki: ‘Ey Zü’l-Karneyn! Bu kavme ya azap edersin, yahut onlara iyi muamelede bulunursun (bunda serbestsin)‘. (18/86)
“Zü’l-Karneyn şöyle dedi: ‘Kim zulmederse, ona azap ederiz. Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmedik bir azaba çeker.” (18/87)
“Ama her kim de iman edip yararlı bir iş yaparsa, ona da mükâfat olarak en güzel âkıbet (cennet) vardır ve ona emrimizden kolay olanı söyleriz!” (18/88)
“Sonra (doğuya doğru) bir yol tuttu.” (18/89)
“Güneşin doğduğu yere varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara, kendilerini güneşten koruyacak bir siper yapmamıştık.” (18/90)
“İşte böyle! Halbuki onun yanında neler vardı, tamamını biz biliyorduk.” (18/91)
“Sonra da başka bir yol tuttu.” (18/92)
“Nihayet iki sed arasına vardığı vakit, bunların ötesinde bir kavim buldu ki, hemen hemen söz anlayacak bir halde değil gibiydiler.” (18/93)
“Dediler ki: ‘Ey Zü’l-Karneyn! Ye’cüc ile Me’cüc bu yerde fesad çıkartıyorlar. Onun için bizimle berâber onlar arasında bir sed yapman şartıyle sana bir vergi versek olmaz mı?‘. (18/94)
“Zü’l-Karneyn, ‘Rabbimin bana verdiği imkân, daha hayırlıdır. Haydi, siz bana bedenî kuvvetle yardım edin de, sizinle onların arasına bir sûr yapayım.” (18/95)
“Bana demir parçaları getirin. Dağların iki ucu denkleştiği vakit körükleyin.‘ dedi. Nihayet demiri ateş haline getirdiğinde, ‘Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!‘ dedi.” (18/96)
” Artık bu sûru, ne aşabildiler, ne de delebildiler.” (18/97)
” (Zülkarneyn), ‘ Bu sûr, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va’di geldiği vakit onu dümdüz edecektir. Rabbimin va’di de haktır.‘ dedi.” (18/98)
“O (çıkacakları) gün, onları, birbirinin içinde dalgalanır halde bırakırız, sûra da üfürülür. Artık hepsini toplamış da toplamışızdır.” (18/99)
“Cehennemi de o gün, kâfirlere bir gösteriş göstermişizdir.” (18/100)
“O kâfirlere ki, gözleri beni hatırlatan âyetlerimden bir perde arkasında idi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı.” (18/101)
“Yoksa o küfredenler, beni bırakıp da kullarımı kendilerine mevlâ edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirler için bir konaklama (yeri olarak) hazırladık.” (18/102)
“De ki: ‘Ben size amelleri en ziyade yazık olanları haber vereyim mi?” (18/103)
“Onlar şu kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları boşa gitmiştir. Halbuki iyi bir iş yaptıklarını sanırlar. ” (18/104)
“İşte bunlar Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr edenlerdir. Bu sebeple sanıları hayır nâmına da olsa, bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü biz onlara hiçbir terazi tutmayız.” (18/105)
“.İşte böyle! Onların cezaları cehennemdir. Çünkü küfretmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi eğlenceye almışlardır.” (18/106)
No Comments