Fütûhât-ı Mekkiyye-11.Cild, Üç Yüz Yirmi İkinci Bölüm’den Alıntılar
Bu Bölüm Hakk’ı Halk Karşılığında Satan Kimsenin Menzilinin Muhammedî Mertebeden Bilinmesi Hakkındadır.
Bütün yaratıkların bir önder etrafında toplanması / Tek ilah’ın varlığına bir delil
İlah’tan başkasının O’nun makamını elde etmek istemesi / Hayâlin bozukluğunu gösteren bir delil
Heyhat! Tek bilgi nerede! / Görünendeki nispetleri kabul etmeyen
Doğru akıl kabul etmez / Zait varlığında şeriatın verdiğini (zait: artan, artı)
Fikrin girdiği konu bunun dışında / Çekimserler benzer inkârcıya
İnsanlar akıllarından başkasına ibadet etmez / İnsanlar müslüman ve inatçı diye ayrılmış
Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘İlahınız tek ilahtır.’ (en-Nahl 16/22). Başka bir âyette ‘Yerde ve gökte Allah’tan başka bir ilah olsaydı, bozulurlardı.’ (el-Enbiya 21/22) Başka bir âyette ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ (el-Bakara 2/30) buyurdu. Hz. Peygamber, ‘İki halifeye biat edilirse, diğerini öldürün’ demiştir. Başka bir hadiste ‘Halife Kureyş’tendir’ buyurdu. Kureyşlilik, birleşme ve toplanma demektir. Bu kabile bütün kabileleri bir araya getirdiği için, ‘Kureyş (birleştiren)’ diye isimlendirilir. Başka bir ifadeyle Kureyş, bir kabileler topluluğudur. Buradan hareketle kırş (bir köpek balığı türü) denilen bir deniz hayvanı vardır. Onu görmüştüm, toplu ve etli bir balıktı. İmam da öyledir. İmam ve önder, kendisini halife atayanın tüm özellikleriyle nitelenmemişse -ki bu özelliklere üzerlerine halife olarak görevlendirildiği kimseler muhtaçtır-, onun halifeliği geçerli değildir. Öyleyse halife, bir toplanan birdir ve onun birliği, çokluk birliğidir. Ona ait gün, Cuma’dır. Cuma şehirde tek bir imamın etrafında toplanma günüdür. Ona ait hâl namazdır. Namazı cemaat içinden bir imam kıldırır. İmam onların ‘karii’ olmalıdır. Yani Kur’ân-ı Kerîm’i kendinde en fazla ‘toplayan’ olmalıdır. Yükseklik mertebelerinden ona ait olan, nur ilimleridir. Bununla birlikte makamı sır ilimlerini kendisine vermez; fakat bu durum onazarar vermez. Çünkü namaz nurdur ve nur sâyesinde doğru yol bulunur. İmam’ın da nur ve ışık sahibi olması gerekir. İmam bu nur vasıtasıyla karanlığı açar ve Allah’ın kendisini görevlendirdiği âlemde bu nur vasıtasıyla yürür. Köylerde ve şehirlerde âlemin himmetleri ya da cemaatin himmeti, bir başkanları olması hususunda birleşir. Hepsi o başkana yönelir ve onun emri altında bulunurlar. Hz. Peygamber bir savaşçı bölüğü gönderdiğinde, iki adamdan oluşsa bile birisini başkan yapardı. Bu, özel bir bilgiye sahip değerli bir makamdır. Bu bilgi her kimde bulunursa, onun imam ve önder olması gerekir.
Bakınız! Sahabe Usame b. Zeyd’in komutan olmasını kınamıştı. Hz. Peygamber, onu ordunun başına komutan yapmış, ordu şehrin dışına çıkmış, Hz. Peygamber ordusuyla birlikte orada beklemesini emretmişti. Bölge Bizans toprağıydı. Ordu içinde ise Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de vardı. Hz. Peygamber, Üsame’nin komutanlığını eleştirenlere şöyle demişti: ‘Artık söz uzamıştır. Allah’a yemin olsun ki, siz daha önce de onun babasının komutanlığını eleştirmiştiniz. Usame bu işe layıktır.’ Melekler Âdem’in halife olmasını eleştirdiğinde Allah bu konuda onlara cevap verdiği gibi Hz. Peygamber de Usame’nin komutanlığıyla ilgili olarak sahabesine cevap vererek, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmıştı.
Bir imam / önder edinmek, âlemin doğasında bulunmakla birlikte, dinî bir zorunluluktur. Başka bir ifadeyle bir imam belirlemek, insanların genel özelliğidir. ‘Peki imam edinmede Şari’nin emir vermiş olmasının sebebi nedir? Niçin vacip olsun?’ Şöyle deriz: Allah dinin ayakta tutulmasını emretti. Dinin ayakta tutulması, insanların canları, malları ve aileleri hakkında güvende olmalarına bağlıdır. Onlar saldırılardan güvende olmalıdırlar. Böyle bir güvenlik, imam olmadan gerçekleşmez. Sonra, otoritesinden korkulan ve bağışlaması umulan kişiye insanlar işlerini havale eder, onun etrafında toplanırlar. Daha önce kalpleri malları, canları ve aileleri hakkındaki korkuyla doluyken, imamın (önderin) etrafında birleştiklerinde, kendilerini Allah’ın yapmakla yükümlü tuttuğu dinî (yükümlülükleri) yerine getirmeye adarlar. Bir vacibin kendisiyle gerçekleştiği şey de vaciptir. Bundan dolayı imam (önder) edinmek dinî bir zorunluluktur. (…)”
No Comments