“Vatandaş Ahlâkı”

 

Merhûm Nurettin Topçu‘nun bu başlık altındaki yazısının (M. Orhan Okay’ın Silik Fotoğraflar Portreler kitabında) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Fertten doğup namütenahiye doğru yol alan hareketin aile, cemiyet ve insaniyet yollarından geçtiğini hareket felsefesi kabul ediyordu. Yani ictimaî (sosyal) nizama ait hareketler ferdiyetimizle Allah arasında bir köprü oluyordu. Aile, millet ve medeniyet, namütehanilik ve evrensellik temayülünü kendinde yaşatan ferdî hareketin eseri idiler. Bu manâya hareket, insanla Allah’ın bir terkibi oluyor. Hareketlerimizde iman ve irade şeklinde beliren ilahi yardım onlara müteal (aşkın) nitelik veriyor, ve dinî bir değer kazandırıyor. Bu iman ve iradenin en aydın yüzünü, zorbalıkla zaman zaman çürütülen insanlığı ayaklandırmış olan dinlerde görüyoruz. Hakikat için ferdin nefsini fedaya hazırlanmasını emreden kuvvet bizdeki Allah’ın kuvvetidir. Türk çocuğunu, sonsuzluğa ulaşan hareket değerleri içinde ayaklandırmak için ona hangi inanları (dizginleri) sunmalı ve hangi ahlâkı aşılamalı? O, kurtuluşunu hangi yoldan giderek yine kendinde bulacak? Türk vatandaşı hangi ahlâka inanmalıdır? Bu ahlâk her şeyden önce hareket dinine dayanıyor. İlk mukaddes olan çalışmaktır. Bizden kol, kalp ve kafa isteniyor denmişti. Bunları kendi irademizi kullanarak vermezsek bizden zorla alıyorlar. Ve zorla alan bizi esir ederek alıyor. Bizimle hareket etmeyen bize karşı hareket ediyordu. Fert, kurtuluşunu ancak kendi hareketinde bulacak. Hakîkî kurtuluşun başka hareketleri kurtarışta bulunduğuna inanıyorduk. Harekette kendi kendine yetmeyiş ve gayri kurtarmak isteyiş gizli bulunmaktadır. Bu sebeple hareket kendiliğinden ahlâkî vasıf kazanıyor. Bütün kabiliyet ve kuvvetlerini, daha fazlasını isteyen bir derûnî merak ve sıkıntı içinde, arza veren insanın ahlâksız olduğunu iddia etmek güçtür. Hiç bir ahlâk nazariyesi sonsuzluk ve evrensellik temayülleri taşıyan bir hareketi itham etmedi. Hareketlerimizin kaynağı olan iradeyi kışra çıkarmak, dileğe şekil ve hayat vermek, kurtarıcı harekettir. Asıl büyük adamlar, iman yaratıcılardır. Bunlar, hareketleriyle kâinatı velveleye verenler değil, şuurları harekete getirenlerdir, insanda irade yaratanlardır. Bunlar hareket etmedikçe derin ve hakiki varlığımızın tatminsiz kaldığını, kendimizin inkâra düştüğümüzü telkin edenlerdir. Varlığını, farkında olmadan inkâr eden insan, veya maddî irsî felâketler yüzünden böyle doğan insan kurtuluşu felâketli bir gaflet ve acz yüzünden gayri inkâr ve arzı tahripte arıyor. Bu insan istismar eden, esir eden, kendi emeğinin mahslü olmayanı tüketen insandır. İnsanlığın içinde servetin, sermayenin, sınıf farklarının ve bütün zorbalıkların doğuşunu başka nasıl izah edebiliriz? Kendi emeğiyle yaşamayı dinî bir temel olarak tanıyan adam hangi zorbalığı yapabilir? Bu ülküye tapınan insanlıktan zorbalık doğamaz. Zorba-esir hareket dinine düşmandır. (…)”

Bu ahlâk her şeyden önce hareket dinine dayanıyor. İlk mukaddes olan çalışmaktır. Bizden kol, kalp ve kafa isteniyor denmişti. Bunları kendi irademizi kullanarak vermezsek bizden zorla alıyorlar. Ve zorla alan bizi esir ederek alıyor. Bizimle hareket etmeyen bize karşı hareket ediyordu. Fert, kurtuluşunu ancak kendi hareketinde bulacak. Hakîkî kurtuluşun başka hareketleri kurtarışta bulunduğuna inanıyorduk. Harekette kendi kendine yetmeyiş ve gayri kurtarmak isteyiş gizli bulunmaktadır. Bu sebeple hareket kendiliğinden ahlâkî vasıf kazanıyor. Bütün kabiliyet ve kuvvetlerini, daha fazlasını isteyen bir derûnî merak ve sıkıntı içinde, arza veren insanın ahlâksız olduğunu iddia etmek güçtür. Hiçbir ahlâk nazariyesi sonsuzluk ve evrensellik eğilimleri taşıyan bir hareketi itham etmedi (suçlamadı). Hareketlerimizin kaynağı olan iradeyi kışra (kabuğa) çıkarmak, dileğe şekil ve hayat vermek, kurtarıcı harekettir. Asıl büyük adamlar, iman yaratıcılarıdır. Bunlar hareketleriyle kâinatı velveleye verenler değil, şuurları harekete getirenlerdir, insanda irade oluşturanlardır. Bunlar, hareket etmedikçe derin ve hakiki varlığımızın tatminsiz kaldığını, kendimizi inkâra düştüğümüzü telkin edenlerdir. Varlığını farkında olmadan inkâr eden insan, veya maddî irsî felâketler yüzünden böyle doğan insan kutuluşu felâketli bir gaflet ve acz yüzünden gayri inkâr ve arzı tahripte arıyor. Bu insan istismar eden, esir eden kendi emeğinin mahsulü olmayanı istihlâk eden (tüketen) insandır. İnsanlığın içinde servetin, sermayenin, sınıf farklarının ve bütün zorbalıkların doğuşunu başka nasıl açıklayabiliriz? Kendi emeğiyle yaşamayı dinî bir temel olarak tanıyan adam hangi zorbalığı yapabilir? Bu ülküye tapınan insanlıktan zorbalık doğamaz. Zorba-esir hareket dinine düşmandır. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked