Prof. Dr. Ömer Türker’in “Halk Teorisi” (Yoktan Yaratma) yazısından alıntılar

 

Yazının özü: Bütün âlemin Tanrı tarafından mutlak yokluktan yaratıldığını dile getiren teoridir. Âlemin nasıl meydana geldiği sorusuna cevap olarak geliştirilmiştir. Dolayısıyla Tanrı-âlem ilişkisi sorununu çözmeyi amaçlar. Aynı zamanda yaratılışla ilgili âyet ve hadislerin de tefsiri işlevi görür. İslâm düşünce geleneğinin bütün dönemlerinde en yaygın kabul edilen teoridir.

Giriş’ten: Halk kelimesi genel olarak bir şeyi yaratmak anlamına gelir. Fakat İslâm düşünürleri, yaratma olayının nasıl gerçekleştiği sorusunun cevabında kelimeye farklı anlamlar vermişlerdir. Bu cevaplar, düşünürlerin benimsediği metafizik ilkelere bağlı olarak değişiklik arzetmektedir. Başta Mu’tezile, Eş’arîlik, Mâtürîdîlik olmak üzere bütün kelam ekolleri, âlemin Tanrı tarafından saf yokluktan çıkarıldığını ileri sürmüşlerdir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye (ö. 638/1240) kadar sûfilerin de bu yaratmayı saf yokluktan çıkarma olarak anladığı söylenebilir. Dolayısıyla İslam’ın birinci klasik çağında bütün dinî düşünce ekolleri, yoktan yaratma anlamında bir halk teorisi geliştirmiştir. Bu teori, iki ilkeye dayanır. Birincisi, şeyler arasında zorunlu bir nedensel ilişki bulunmadığı ilkesidir. Bu ilkeye dayalı olarak kelamcılar, âlemde determinizm bulunduğunu reddetmiş ve bütün şeylerin doğrudan Allah’a dayandığını iddia etmişlerdir. Mu’tezile’nin tevlid (sebebolma) teorisi ve kulun irâdî fiillerinin kendisi tarafından yaratıldığı anlamında halk teorisi bu ilkenin genel kabule aykırı bir yorumu sayılabilir. İkinci ilke, Allah’ın kâdir-i muhtar (muhtar kâdir) olduğudur. Bu ise Tanrı’nın aklî imkânsızlar ve zorunlular dışında herhangi bir şeyle kayıtlanamayacağını ve saf bir kudret sahibi olduğunu yahut saf kudretin kendisi olduğunu söyler. Bu kudret, ilahî iradeye bağlı olarak işlevselleşir. İrade ise ya bilhassa Eş’arî kelamcılarının iddia ettiği gibi mutlak olarak gerekçesiz tercihte bulunur ya Mâtürîdî kelamcılarının dediği gibi hikmete bağlı olarak tercihte bulunur ya da Mu’tezile kelamcılarının dediği gibi adalet ilkesine bağlı olarak tercihte bulunur. Kelamcılar bu görüşü temellendirmek için esas itibariyle âdet kavramında özetlenen bir bilgi teorisi geliştirmişler, Yunan ve Hint atomculuğunu yoktan yaratmayı savunmayı mümkün kılacak şekilde yeniden inşa etmişler, ihtisas kavramında özetlene bir peygamberlik açıklaması yapmışlar ve özel olarak Ehl-i sünnet kelamcıları kesb (çalışıp kazanma) kavramında özetlenen bir eylem teorisi geliştirmişlerdir. Teori bu haliyle İslâm düşünce geleneğinde en yaygın şekilde kabul edilen yaratma görüşünü ifade eder. II. (VIII.) asırda Mu’tezile kelamcıları tarafından sistemleştirilmişse de III.(IX.) asırdan itibaren Ehl-i sünnet kelamının sistemleşmesiyle Eş’arî veMâtüridî kelamcıları da bu teoriyi kendi kelamî anlayışları doğrultusundayeniden inşa etmişlerdir. Teorinin en önemli özelliği, İslâm geleneğindeki en köklü yaratılış açıklaması olması ve Kur’an’da geçen yaratmayla ilgili bütün kelimelerin XX. yüzyıla kadar kelamcılar tarafından bu doğrultuda açıklanmasıdır. Teoriyi istisnasız bütün kelamcılar, İbnü’l-Arabî öncesindeki sûfiler ve kısmen bir kısım filozoflar savunmuştur. Teoriye yönelik en köklü eleştiriler ise felsefe eserleri Arapça’ya tercüme edildikten bir müddet sonra sudur teorisini benimseyen filozoflar ve İbnü’l-Arabî ile birlikte sudur teorisini benimseyen bir kısım sûfiler tarafından yöneltilmiştir.

(Prof. Dr. Ömer Türker tarafından hazırlanan İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TEORİLER / METAFİZİK Ekoller, Yöntemler ve Büyük Anlatılar 1 KETEBE 1. Baskı Mayıs 2021/ 2. Baskı Mart 2023 İstanbul

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked