“Onların müfâharesi (öğünmesi) Hak iledir; ve Hak alttan ve üstten müstağnîdir”
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin FîHİ MÂ FîH isimli eserinin (Tercüme : Ahmed Avni Konuk Hazırlayan: Dr. Selçuk Eraydın, İZ Yayıncılık 8. Baskı, istanbul, 2009) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Merhum Ahmed Avni Konuk’un (1868-1938), Farsça aslından yapmış olduğu bu tercüme eseri, günümüz okurlarına ulaştırmak istedik. Bu eser kütüphânelerde mevcut yedi-sekiz nüshanın karşılaştırılması sûretiyle hazırlanmış olması bakımından da ayrı bir özellik taşımaktadır. (…)
Neşre hazırladığımız FÎHİ MÂ FÎH adlı eserin yazma bir nüshası Konya Mevlânâ müzesi kütüphânesi 3895 numarada kayıtlıdır. Mukaddimesinin sonunda mütercimin imzâsı bulunmaktadır. (…)
Biz bu çalışmamızda Konya Mevlânâ müzesi 3895 numarada kayıtlı eserin yazma nüshasını esas aldık Diğer bir nüshası da İstanbul Belediye Kütüphanesi Osman Ergin Kitapları 24 numarada bulunmaktadır.
Bu güzel eserin, gönüllerimizin inbiği, kimliğimizin mühürü, uzun ve meşakkatli hayat yolumuzun rehberi olması dileğimizdir. (TAKDİM’den)
Dr. Selçuk Eraydın Erenköy 17 Aralık 1993
FÎHİ MÂ FÎH HAKKINDA
Bu eser, büyük mütefekkir, muhakkik, mürşid, tarîkat pîri Hz.Mevlânâ’nın sohbetinde bulunanlardan bazıları tarafından tutulan notların birleştirilip tasnif edilmesinden meydana gelmiştir.
Mevlânâ sûreti cemâd hükmnde mütâlaa eder ve sâdece sûreti gören kimsenin manâya yol bulamayacağını; sûret-bîn olan kimseerin hangi yaşta olurlarsa olsunlar, yolun çocukları mesâbesinde bulunduklarını söyler.
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in, Bedir gazvesinden dönerken söylediği rivayet edilen : “Küçük cihâddan büyük cihâda döndük” hadîs-i şerîfini şu tarzda yorumlamıştır: “Sûretlerin cenginde idik, sûrî düşmanlar ile cenk ediyorduk. Şimdi iyi havâtırın, yani (fikir ve düşüncelerin) kötü havâtırı mağlup etmesi için havâtır askerleriyle cenk edelim.”
Hz. Mevlânâ’ya göre Kur’ân-ı Kerîm eskimeyen, zaman ve mekân sınırını aşan ve hiç tükenmeyen bir kelimetullahtır. Müslümanlar eskidikçe kendilerini hep yeni kalacak olan Kur’ân-ı Kerîm’le yenilemelidir.
Sûret ve manâ :
Mevlânâ sûreti cemâd (taş gibi cansız olan) hükmünde mütâlaa eder ve sadece sûreti gören kimsenin manâya yol bulamayacağını; sûret-bîn olan kimselerin hangi yaşta olurlarsa olsunlar, yolun çocukları mesabesinde bulunduklarını söyler.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in, Bedir gazvesinden dönerken söylediği rivayet edilen “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” hadis-i şerifi’ni şu tarzda yorumlamıştır: “Sûretlerin cenginde idik; sûrî düşmanlar ile cenk ediyorduk. Şimdi iyi havâtırın, yani (fikir ve düşncelerin) kötü havâtırı mağlup etmesi için havâtır askerleriyle cenk edelim.
Hz. Mevlânâ’ya göre “cihâd-ı ekber” denilen bu cengde iş gören fikirlerdir ve ten aracı olmaksızın hizmet ederler.
Hz. Mevlânâ insanı, hayvânî ve insânî kuvvetlerin ictimâından meydana gelmiş bir varlık olarak nitelendirir. Hayvânî kuvvetler şehvet ve arzulardır; fakat insanın hülâsası ve gıdâsı olan şey ilim, hikmet ve Hak dîdârıdır. Mevlânâ’ya göre âdemin hayvâniyyeti Hak’dan ve insaniyyeti dünyadan kaçıcıdır.
Tenin murâdı nefsi besler ve insanı hayvânî kuvvetlerinin esiri yapar. Mevlânâ’ya göre nefis düşmanını daima zindan içinde mücahedede tutmalıdır. O belâ ve sıkıntı içinde bulundukça, ihlâs ve samimiyyet zâhir olup güçlenir.
Manâ birdir, ayrılık sûrettedir. Hz. Mevlânâ, çadır yaparken sûret yönünden herkesin ayrı ayrı çalıştığı, fakat hepsinin çadır yapma işinde birleştiği misâlini vererek bu görüşüne açıklık getirmiştir.
İnsan yaradılış bakımından sûret ve manâdan ibarettir. Bu dünyada manâsı ve sûreti olmayan bir iş meydana gelmez; manâ zâten sûretsiz müşahede edilemez. Çekirdek bile kabuğuyla ekilirse neşv ü nemâ bulur.
No Comments