“Nurettin Topçu Biyografisi ile Yazıları, Fikriyatı ve Mücadelesi Arasında Birkaç İrtibat Notu”

 

Prof. Dr. İsmail Kara’nın bu başlık altında çıkan yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Nurettin Topçu Hoca (İstanbul 20 Kasım 1909- 10 Temmuz 1975) kendi hayatı, tecrübeleri ve hatıraları hakkında çok çok az yazan ve konuşan müellif ve mütefekkirlerden biridir. Bu sebeple yakınında bulunan talebelerinin ona dair kendisinden işitip kaydettikleri de az olmakla beraber biyografisinin inşa edilmesi için çok kıymetli. Yine de ailesinden, resmî kayıtlardan, kendisinin bir şekilde zikrettiklerinden, daha da önemlisizikrettiklerinden, dolaylı veya ikincil kaynaklardan ve daha da önemlisi yazılarının kronolojisinden / kronolojik işaretlerinden yola çıkılarak hâl tercümesi ile fikriyatı ve mücadelesi arasında bazı mühim irtibatlar kurulabilir. Bu sınırlı yazıda, bir miktar ve gevşek bir kronoloji izleyerek denemeye çalışacağım.

Onun Erzurumlu bir baba ve Eğin’li bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olması şahsiyeti ve hayata karşı tavır alışı, duruşu itibariyle anlam yüklenebilecek evsafta gözüküyor. Muhtemeldir ki onurlu, tavizsiz yılmaz, mütehammil ve mücadeleci, “hiçbir ithamdan çekinmeyerek” fikirlerini serdeden, eğilmeyen kişiliği daha ziyade Erzurumluluktan; mahviyetkârlığı, alçakgönüllülüğü, münzeviliği, titizliği, sadeliği ve sessizliği de herhalde Eğinli tarafından geliyor denebilir. Bu satırların yazarına göre Mehmet Âkif’in baba tarafından Arnavut, anne tarafından Buhara asıllı bir aileye mensup olması da ilk bakışta birbirine zıt gibi gözüken, aslında birbirini tamamlayan genetik hususiyetler olarak benzer bir şahsiyet ortaya çıkarmıştır.

Nurettin Topçu’nun şahsiyetine, ahlâkına meftun olduğu Âkif için çizdiği “büyük adam” portresine dair fırça darbeleri bu hususiyetlere birbirinden ayrılmaz müsbet vasıflar olarak atıfta bulunuyor ve elbette bir miktar da kendisinin peşinde olduğu ve taşıdığı evsafı işaretliyor : “Büyük adam eseriyle hayatını birleştiren adamdır. Biz onda şu vasıfı arıyoruz: önce bütün ömründe aynı kanaatın, aynı imanın sahibi olan adamdır. Devirlere, zaruretlere, cemiyetlere göre değişmez, muhitine uymaz, muhiti kendine uydurur; uyduramazsa çarpışır. Cemiyetten daha kuvvetlidir; cemiyeti sürükleyicidir. (…)

Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır. Onlar kalabalığın içinde yalnız yaşarlar. Şehirlerin insan yığını, onlar için hoşça seyredilen bir manzaradır. İç hayatlarında yalnızdırlar. (…)

Üçüncü bir vasıf olarak büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durduklarını görüyoruz. Talih ve kader onları bu mevkilere getirmiş olsa bile, onların ahlâk sanatı, bu mevkilerde kendilerini küçültmeyi, alçalmasını bilmek sanatı oluyor. (…)

Hoca’nın İkinci Meşrutiyet’in ilanından bir yıl sonra yani Türkiye’nin, Cumhuriyet’in ilanından önce yaşadığı son büyük değişim ve dalgalanma dönemi diyebileceğimiz bir hengâmede İstanbul’da dünyaya gelmesi onun hayat tecrübesini ve fikir dünyasını etkileyen bir diğer maddî-kültürel sebeptir. 1950’li yıllara kadar bugün Fatih Belediyesi sınırları içindeki Suriçi İstanbul’u ile onun dışındaki bazı “İstanbul” semtleri arasında her bakımdan büyük farklılıklar vardı. Diyelim ki Beykoz. Alibeyköy, Mecidiyeköy, Sarıyer, Çekmece, Tuzla… İstanbul’a uzak semt istanbul’unda yaşananlardan haberdarlık seviyeleri yakın taşra kadar azdı. Üsküdar, Eyüp, Kadıköy, Galata, Beşiktaş gibi daha yakın kolay semtler istisna edilirse siyasi hadiselerden haberdarlık, eğitim ve kültür meseleleri, matbuatı takip açısından da durum çok farklı idi.

Suriçi’nde, tarihi bir semt olan Süleymaniye Mahallesi’nden bunca sene sonra ailesiyle daha merkezdeki tarihî bir semte,Çemberlitaş’a taşındılar. Topçu çocukluk ve ilk talebelik yıllarında Balkan savaşlarının olduğu döneme şahitlik etti.

üncü

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked