Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Rûh hakkında birer âyet-i kerîme ve onlara ilişkin tefsir notları

 

“(Onlar) nezdlerindeki / yanlarındaki Tevrat ve İncîl’de (ismini ve sıfatını) yazılı bulacakları ümmî nebî olan o resûle tâbi’ olanlardır. (…)” (A’râf, 7/157) Bu âyet-i kerimenin bu kısmını ma’nâ olarak merhûm Hasan Basri Çantay‘ın Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm‘inden aktardım.
Aynı eserde bu âyet-i kerîmenin ma’nâsına ilişkin dipnotta klasik müfessirlerden Beyzâvî’den tefsir notları da var; bir kısmını aktarayım:
“Âyet-i kerîmenin başındaki ‘Ellezîne (Onlar ki,) yüce lafzı, mukadder başlangıcın haberidir. Ümmî, okuma-yazması olmayan demektir. Maksud Fahr-i âlem (âlemin şerefi/onuru) (S.a.v.) Efendimizdir.
Cenâb-ı Hakk’ın onu bu vasf ile beyan buyurması, ümmî olduğu halde kendisinin ilmin bütün kemâlâtına mâlik bulunmasındandır ki, bu da onun hakkında bir mu’cizedir. ‘Resûl‘ diye adlanmış buyurulması Allah‘a izâfeten, ‘Nebî‘ denilmesi de Allah’ın kullarına nisbetendir. Yani o, Allâh’ın elçisi anlamında ‘Resûl‘, halka Hakk’ın emirlerini tebliğ ve ihbâr (haber verme) etmesi yönünden de ‘Nebî‘ (Peygamber)dir (Beyzâvî). ”

O gün Rûh ve melekler saf hâlinde ayakda duracaklardır. Rahmeti umûma yaygın olan (Allah) ın, kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşmazlar. O(nlar) da(ancak) doğruyu söylemiş(ler)dir (söyleyeceklerdir).” (Nebe’, 78/38) (Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, H.B.Ç.)
Bu âyet-i kerîmenin başında geçen Rûh hakkında dipnot olarak klasik müfessirlerden Celâleyn, Medârik ve Beyzâvî’nin tefsir notları olduğundan, onlardan da birkaç cümle aktarayım:
“Kur’ân tefsiri ile uğraşanların ekserîsine (Cumhûra) göre Rûh, Cebrâîl (aleyhisselâm)dır (Celâleyn, Medârik). Bütün ruhlara müvekkel olan (vekil kılınan) bir melek, yâhud bütün meleklerden büyük olan ilâhî bir mahlukdur (Beyzâvî).
Bazılarına göre, arş müstesnâ, Allah ondan büyük bir mahluk yaratmamışdır (Medârik). “Bil ki insan ruhlarının, mıknatısın demiri çekmesi gibi, câzibesine tutulduğu bir hazret vardır: Hazîre-i kuds. Orası beden gömleklerinden sıyrılan ruhların –Peygamberimiz (S.a.v.)in ‘Birçok yüzleri, dilleri ve lügatleri vardır‘ diye anlattığı ‘Rûh-ı a’zam‘ (en büyük ruh) ile olan toplantısının yeridir. (…)
İnsân-ı Kâmil adlı eserinde Abdülkerim Cîlî (v. 1424) de “o, sûfiyye ıstılâhında ( terminoloji) ‘yaratılmış bir hakikat’ ve ‘muhammedî hakikat’ denilen bir melekdir.” Allah onu kendi nûrundan, âlemi de ondan yaratdı. ‘Emrullah’ onun adlarındandır. Ondan üstün bir melek yokdur.” demektedir (Tercüme: Abdülaziz Mecdi Tolun, Yayına Hazırlayanlar: Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal, İz Yayıncılık).
Muhyiddin İbn Arabî (d.1165-v.1240) de “Tedbîrât-ı İlâhiyye” adlı eserinde Rûh-ı a’zam’ın bir, fakat hükmünün bulunduğu yerlere göre muhtelif olduğunu belirtir.” (Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, Muhyiddin İbn Arabî, Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Mustafa Tahralı, İz Yayıncılık)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked