FÎHİ MÂ FÎH’den birkaç alıntı
Hak Teâlâ’nın Kur’ân-ı Mecîd’de, ahvâl-i ârifânı şerh buyurduğu şu (Kalem, 68/10) Yani “Hak ve bâtılda çok yemîn eden bî-mikdâr kimselere itaat etme” âyet-i kerîmesinden bu hâfızların nasıl koku almadıklarına taaccüb ederim. “Falan kimse böyledir, diye her ne söylerse dinleme” dediği için (Kalem, 68/11-12) Yani “O bî -mikdâr kimse halkı ta’yîb ve fesâd maksadıyla halkın kelâmını birbirine nakl ve gamz ve nâsı hayırdan men’ edicidir.” âyet-i kerîmesi mûcibince kendisi gammâzın en a’lâsıdır. Ancak Kur’ân acîb bir sehhâr (büyüleyici) ve gayûrdur (çok çalışkan). Sihri öyle akd eder ki, hasmın kulağına anladığı gibi açık olarak okur. Oysa onun hiç haberi olmaz. Kendini yine hızla çeker. (Bakara, 2/7) (Yani “Allah mühür basmış”) âyet-i kerîmesinde işaret buyrulan mührünün acîb bir letâfeti vardır. Kur’ân’ı işitirler, anlamazlar; bahs ederler /Allah latîfdir, kahrı latîfdir, mührü latîfdir. Fakat mührü bizim bildiğimiz gibi değil; onun açılması tavsîfe sığmaz. Ben eğer eczâmdan müteferrik olursam, O’nun lutf-ı bî-bînihâyesinin ve lezâzetinin mühr-küşâlığı (mühür açıcılığı) ve bî-çûnluğu (eşsizliği) ve fettâhlığı (açıcılığı) vâki olacaktır. Sakın hastalığı ve ölümü, benim hakkımda kötülemeyiniz; zîrâ o örtü içindir. (…) Benim bir eltaf (lutuflar) ve bir misilsiz kâtilim olacaktır. O çekilen bıçak veya kılıç ağyârın nazarını def’ etmek içindir.; tâ ki yabancı menhûs (uğursuz) nazarlar o kâtilin musâhibini (arkadaşını) idrâk etmiyeler.” (Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin FÎHİ MÂ FÎH’inden (Tercüme: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayan: merhûm Dr. Selçuk Eraydın, İZ YAYINCILIK, 8. Baskı; İstanbul, 2009)
No Comments