Niş ve Perde: Gazzâlî’nin

 

Mişkâtü’l- Envâr’ında Entelektüel Perspektifler

İLHAN KUTLUER’in felsefî gök kubbemiz kitabının bu bölümünün birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Bu çalışmanın amacı büyük İslâm mütefekkiri Gazzâlî’nin çok yönlü ve çok disiplinli entelektüel kişiliği hakkında fikir veren küçük fakat dev bir eserini tasavvuf-felsefe ilişkileri açısından incelemektir. Nizâmiye hocalığından itibaren edindiği felsefî formasyonu, tasavvufî hüviyet taşıyan bir son dönem eserinde Huccetü’l- İslâm’ı nasıl yeniden ürettiğini ortaya koymak ise bu çalışmadaki temel meselemizdir. Kanaatimize göre kendisini meslekten filozof saymamış bir büyük mutasavvıf din bilgininin felsefî unsurları tasavvufî bir esere eklemlerken sergilediği entelektüel tavrı bir nebze anlamak, elindeki felsefî maddeye tasavvufî bir sûret verirken bilginimizin nasıl bir fikrî yöntem izlediği hakkında soluk da olsa bir fikir edinmek böylece mümkün olacaktır. Bu tür tavır ve yöntemler hakkında fikir sahibi olmak, klasiklerin çağdaş okuyucusu olarak bizlerin entelektüel deneyim dünyası için de bir kazanım olabilir. Bunun için bir yandan inceleme konusu yaptığımız eserdeki tasavvufî örgüyü kendi özgün çizgileriyle izlerken öbür yandan Gazzâlî’nin bu örgüyü felsefî metafiziğin perspektifleriyle buluşturduğu noktalara dikkat kesilmemiz gerekecektir. Bu surette büyük bir müslüman entelektüelin tasavvufî ve felsefî perspektifleri telif etme çabasında kendi payımıza düşeni, ihtimal ki devşirebileceğiz.

Mişkâtü’l- envâr adlı eserden söz ediliyor. Eserin unvanı, akla hemen gelebileceği gibi, Kur’ân-ı Kerîm’deki ünlü nur ayetiyle (Nur 24/35) ilgilidir ve Gazzâlî bu âyetteki metaforda geçen benzetim öğelerini Mişkât’in anahtar terimleri olarak kavramsallaştırmaktadır. Nur ayetinin hem bir varlık mertebeleri ontolojisi hem de bir tasavvufî bilgi gnoseolojisi için esas teşkil etmesi tasavvuf geleneğindeki te’vîl anlayışının sınırları içinde mümkün ve meşrudur. Gazzâli de geleneğe uymuş, fazla olarak tasavvuf metafiziğine kendisinden sonra da etkili olacak hayli özgün bir katkı ortaya koymuştur. Metnin resmettiği ontoloji bir nurlar hiyerarşisi olup bu öğreti Gazzâlî sonrası işrâkî eğilimlerde yönlendirici olacaktır. Metni önceleyen literatüre baktığımızda ise faal akılla ittisal teorisini nur âyetinin felsefî te’viliyle ilginç bir ifadeye kavuşturan İbn Sînâ’nın fikirleriyle karşılaşıyoruz. Özellikle bu öğretinin İbn Sînâcı nefs teorisinde tek tek tanımlanan idrak güçleriyle kurulan bağlantısı her halde Gazzâlî’ bir hayli ilgisini çekmiş olmalıdır. Ontolojik bakımdan Hüccetü’l-İslâm’ın İbn Sînâ’nın kaleminde geliştirilmiş hâliyle sudûr teorisini hatırlatır bir emanatif yaklaşım sergilemesi de bu incelemede ele alınacak ayrı bir problematik durumdur. İster varlık ister bilgi kavramları açısından bakılsın, Gazzâlî metnini İbn Sînâ sistemiyle karşılaştırılabilir öğeler içerdiği anlaşılmaktadır. Mukayeseyi tasavvuf-felsefe ilişkileri bağlamında bir ölçüde derinleştirmek herhalde mümkün ve gereklidir. Bu mukayeseyi derinleştiren daha ileri araştırmalar ise bizi elbette memnun edecektir. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked