Yusuf Kaplan’ın düşündürücü bulduğum bir yazısı üzerine

 

Yusuf Kaplan’ın yazılarıyla bende hâsıl ettiği izlenim, düşündüğünü olduğu gibi yazması; “birileri ne der, nasıl karşılar?” sorusunu aklına bile getirmeden, dolayısıyla yazılarının beğenilmesini veya olumsuz tepki ile karşılanmasını ağırlıklı bir biçimde önemsemeyerek; bildiğince, düşündüğünce yazılar ortaya koyması.

Bu günkü yazısı bu izlenimime tipik bir örnek. Daha yazının başlığından ( “-mış gibi yapan” iki Türkiye ) merakınız celb ediliyor, okumak istiyorsunuz.

İlk cümlesi şu: Bizi sahicilik kurtaracak. Samimiyet yani. Demek ki sahicilik ve samimiyet yönünden önemli bir handikap söz konusu gidişâtımızda. Bunu aşabilmemize bağlı görüyor yazar selâmete çıkışımızı.
Ben daha fazla bir şey söylemeyeyim de yazarın bahse konu olan yazısının birkaç yerinden daha alıntılar sunmak sûretiyle sözü kendisine bırakayım. (Aşağıda sunacağım alıntılarda tırnak işareti kullanmayacağım; hepsi yazarın söz konusu yazısından seçilmiş ifadelerdir. Tırnak işâretini sadece alıntılamaya başlarken ve alıntılamayı bitirirken, iki yerde kullanacağım.)

Kendini eleştirebilecek kadar özgüven sahibi olan ve diğer kesimi iyi tanıyan, ülkenin önünü açacak kesim olacak.

Tedirgin edici de olsa gerçek şu: İki Türkiye var: Birincisi, laik(miş gibi yapan) Türkiye. İkincisi de, Müslüman(mış gibi yapan) Türkiye.
(…)
Başka bir ifadeyle, iki Türkiye’nin ortak noktası, “-mış gibi yapmak”.
(…)
“Laik Türkiye”nin laikliği de, “Müslüman Türkiye”nin Müslümanlığı da simülatif ve sanal. O yüzden, iki Türkiye de, oluş, varoluş ve fikir çilesinin ne demek olduğundan bîhaber. (…)
(…)
Laikçiler laikliği; İslâmî kesimler ise Müslümanlığı araçsallaştırdılar ve bu iki sanal Türkiye’nin fanatikleri de, grupsal, kişisel, dünyevî çıkarlarını pekiştirmekte, hiçbir sakınca görmediler.
(…)
Laiklik, bizim geliştirdiğimiz bir “şey” değil/di: Batı’da geliştirilen, bize de Lozan’da Batılılar tarafından dayatılan bir “şey”/di. (…)

Ama Türkiye, laikliği de, Müslümanlığı da “mış gibi yaparak” benimsemeye, böylelikle vaziyeti idare etmeye çalıştı bugüne kadar. (…)

Türkiye, yol ayırımının eşiğine gelip dayandı: Dünya bize bakıyor ama biz kendimize gelebilmiş değiliz hâlâ: Hakkın, hakkaniyetin, adaletin, vicdanın, ufkun, her türlü farklılığı yaşatmanın adı ve adresi olan Türkiye, İslâm’ın sunduğu medeniyet iddialarını yeniden insanlığa sunmanın yollarını bulmak zorundadır.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked