Okuduğum ve dikkatimi çeken iki gazete yazısından(M.Ş.Hanioğlu ve H.Karaman’ın) alıntılar…
“(…) ABD siyasetinde yaşanan değişim Cumhuriyetçi Parti ile sınırlı kalmamaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Bernie Sanders’ın Demokratik Parti adaylık yarışını sürdürmesi de siyasette gerçekleşen önemli bir eksen kaymasını ortaya koymaktadır.
“Sosyalist” sıfatının karalama amacıyla kullanıldığı, sekiz yıl önce Barack Obama’nın başkanlık kampanyasını, “neden sosyalist olmadığını” açıklayarak başlattığı bir toplumda, “demokratik sosyalist” olduğunu söyleyerek Demokratik Parti adaylık yarışına katılan Sanders’ın gördüğü ilgi, bu partideki “sol” ağırlığın ciddî biçimde arttığını göstermektedir. (…)
Sanders’ın başarısı genel olarak “yeni sol”un küresel arayışları, özel olarak ise Jeremy Corbyn’in İngiliz İşçi Partisi liderliğine gelişini de doğuran bağlamda değerlendirilmelidir.
Bu çerçevede ele alındığında Sanders, neo-liberalist ekonomik siyasetlere duyulan orta ve alt sınıf tepkisini ABD bağlamında dile getiren bir liderdir. Onun kullandığı söylem ile İskandinav ülkelerinin sosyal güvenlik politikaları ve refah toplumu siyasetlerine yaptığı atıflar ABD’de şaşkınlık yaratmaktadır. Buna karşılık toplumun geneline eksantrik gelebilecek bu söylem Demokratik Parti tabanında ciddî karşılık bulmaktadır. (…)“ (M. Şükrü Hanioğlu)
(Alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“E. Özkök köşe yazılarında benimle Ahmet Taşgetiren kardeşimi mukayese ediyor, “onun Müslüman, benim İslamcı olduğumu, onun millet, benim ümmet dediğimi” söylüyor; bir de “AK Parti’nin ondört yıldır iktidarda, bütün güç ve imkanların onun elinde olduğunu, muhalefeti susturduğunu, her şeye karıştığını… ama tecavüz vb. ahlaksız davranışların devam ettiğini, bu sebeple kendilerini (milleti Batı’ya yönlendiren ve hayatlarında dini azaltanları) ahlaksızlıktan sorumlu tutmanın insaf dışı olduğunu” ifade ediyor (özetledim).
(…)
Her Müslümanın aynı zamanda İslamcı olduğunu yazdım ve ısrar ediyorum. Tartışılan husus bu terimle ilgilidir. Ahmed Naîm Bey gibi bazı İslamcı mütefekkirler bu terimi beğenmemişlerdir, ancak “sahih İslam’ı bütünüyle hayata geçirme, yaşatma ve yayma davası” manasında bir harekete karşı çıkan Müslüman olmamıştır, olamaz. İşte ben ve daha pek çok İslamcı bu davaya “İslamcılık” diyoruz, bu manada her İslamcı aynı zamanda Müslümandır.
Peki her Müslüman aynı zamanda İslamcı mıdır?
Davaya fiilen katılmıyorsa ona İslamcı denemez, ama öyle olması beklenir.
(…)
Bir toplumun bozulan ahlakını bir iktidarın -ki, bütün imkanlar onun elinde de değildir- kısa zamanda ıslah etmesini beklemek cehaletten kaynaklanır. Bozmak kolay, düzeltmek ve yapmak zordur; bozmak çabuk olur, düzeltmek ve yapmak uzun zaman ister. Ahlak bakımından bir iktidarın sorumluluğunu onun “ahlak anlayışı ve ahlakı ıslah gibi bir davasının olup olmadığında” aramak gerekir. AK Parti kurucu ve yöneticilerinin genellikle İslam ahlakına bağlı olduklarına inanıyorum, bu ahlakı ferdin ve toplumun hayatında var etmek ise yalnızca siyasetçilerin ve kısa zamanda yapabilecekleri bir iş değildir. (…)” (Hayrettin Karaman)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments