“Gözünü aç. Allah’tan başka her şey bâtıldır.”
Sabah Namazı sonrası… Kur’an okuyorum. Okumaya başladığım sûre, es- Sâffât sûresi. Balıkesirli Hasan Basri Çantay’ın Türkçesiyle âyetlerin meâlleri de önümde. Paylaşmak istedim. Bilinmeyebilecek kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıkları veya anlamları yazının sonunda verilmeye çalışılacaktır.
Meâlen şöyle başlıyor sûre (ilk üç âyet): “Saflar bağlayıp duranlara, sevk ve zecr edenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki,”
‘Saflar bağlayıp duranlara’ sözüyle ilgili dipnotta şunlar yazılı: ” ‘Hayatlarını saf hâlinde ibadete vakfeden meleklere’ (Celaleyn). ‘Ubûdiyyet makâmında saf bağlayan, mertebelerine göre üzerlerine ilâhî nurlar feyezan eden, daima Allâh-ü Teâlânın emirlerine muntazır bulunan meleklere’, yahut ‘perçinleşmiş saflar gibi tertîbe mazhar olmuş bulunan ecrâma, onları tedbîr eden rûhlara, ilâhî ve kudsî deryalara müsteğrak olarak gece gündüz usanmadan tesbîh eden kudsî cevherlere’, yahut ‘ibâdetlerde saf bağlayan ulemânın ruhlarına’, yahut ‘cihadda saf bağlayan gâzîlerin ruhlarına’ (Beyzavî). İbni Abbas radiyallâhü anhümâya göre ‘es-sâffât’tan maksat dünyada halkın namaz için saf bağladıkları gibi saf saf duran meleklerdir. Müslim’in Câbir bin Semure radiyallâhü anhden rivâyet ettiği bir hadîsin meâli: Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu: ‘Meleklerin Rableri huzurunda saf bağladıkları gibi saf tutmaz mısınız siz?’ Bunun üzerine, ‘Melekler Rableri huzurunda nasıl saf bağlarlar?’ diye soruldu. Şöyle buyurdu: ‘Onlar öndeki safları tamamlarlar, safda âdetâ perçinleşirler.’ (Hâzin).
Âyetin ‘sevk ve zecr edenlere’ sözü için de dipnotta şöyle denilmiş: ‘Bulutları süren meleklere’ (Celâleyn). ‘Ecrâm-ı ulviyye ve süfliyyeyi memur oldukları tedbirlerle sevk ve idare, yahut insanları hayır ilhâmiyle masiyetlerden, yahut şeytanları insanlara taarruzdan men eden meleklere’, yahut ‘huccetlerle, nasihatlarla küfürden, fıskdan men eden ulemâya’, yahut ‘düşmana karşı at süren, kahramanca harbeden gâzilere’ (Beyzâvî). Bazılarına göre: ‘Kur’ân’ın kötülükten men eden, tedris edilen âyetlerine’ (Medârik, Hâzin).
‘Zikir okuyanlara’ sözüyle ilgili dipnotta şu ifade ver: ‘Kur’an tilâvet edenlere’ (Celâleyn). ‘Cenâb-ı Hakkın âyetlerini, vâzıh emirlerini peygamberlerine ve evliyâsına tilâvet eden meleklere’, yahut ‘düşmanla mübâreze etmeleri kendilerini zikrullahtan alıkoymayan gâzilere’ (Beyzâvî).
Dördüncü âyetin meâli şöyle: “Gerçek, sizin Tanrınız hakikaten birdir.” Bu âyetin devamı olarak beşinci âyet meâlen şu şekilde ifade edilmiş: (O), göklerin ve yerin ve bunlar arasında ne varsa hepsinin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir O.”
‘Doğuların’ ifadesine ilişkin dipnottta şunlar yazılı: ” ‘Ve batıların’ (Celâleyn). ‘Yıldızların doğduğu yerlerin’, yahut ‘güneşin bir senelik doğuş yerlerinin’ ki bunlar ‘360’ tır. Güneş her gün birinden doğar. Batılar da böyledir. Onun için Cenâb-ı Hak yalnız ‘doğuları’ zikr ile iktifa etmiştir.’ (Beyzâvî, Medârik).”
Altıncı ayetin meâli: “Hakikat biz (size) en yakın göğü bir zînetle, yıldızlarla (donatıp) süsledik.”
Yedinci âyet, meâlen şöyle ifade edilmiş: ” (Onu itaatden çıkan) her mütemerrid şeytandan koruduk.”
‘Koruduk’ yüklemiyle ilgili olarak dipnotta bu fiilin ‘mukadder’ yani ‘takdir edilmiş’ anlamında olduğu (Celaleyn) belirtilmiş.
Sekizinci ve dokuzuncu âyetler birlikte meâlen verilmiş ve yedinci âyetin devamı anlamında: “Ki onlar ‘Mele’-i a’lâ’ya kulak verip dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhirette de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır.”
‘Mele’-i a’lâ’ için çok geniş bir dipnot var. Sadece başlangıç bölümünü vermekle yetineceğim.
“Mele’ “, cemaat demektir. “Meli’, mel’e, mil’e: ‘doldurmak’ masdarından türeme sözcükler. Bir re’y, yani görüş üzerinde toplanan cemaatin manzarası gözleri, mehâbet ve azameti ise kalbleri doldurur. İşte tesmiyesi (böyle adlanması) sebebi bu. ‘A’lâ’, ‘eşref, efdal’ demek. O halde “Mele’-i a’lâ”dan maksat “eşrâf-ı melâike’nin topluluğu, cemaatidir.
“El-muallekât-üs sebi” şâirlerinden Lebîb şu kıt’ayı söylemiştir:
“Teemmel sutûr-el kâinâtı feinnehâ / Min-el melei-l a’lâ ileyke resâilü /
Ve kad hutta fihâ, lev teemmelte satrehâ: “Ela küll-ü şey’in maa hale-ilâhe bâtılü”
Türkçesi: Kâinâtın bütün satırları, iyi düşün ki, Mele’-i a’lâ’dan sana (hitâben) risâlelerdir. Onlarda yazılanların hulâsası da, teemmül edersen, şundan ibarettir: “Gözünü aç. Allah’tan başka her şey bâtıldır.”
Kaynak eser: Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İkinci Cild, Balıkesirli Hasan Basri Çantay, 1392-Hi. / 1972-Mi., Naşiri: Mürşid Çantay, Bayezid-İstanbul.
Bilinmeyebilecek kelimelerin karşılıkları, anlamları:
/ zecr etmek: önlemek, zorlamak, zorla yaptırmak; kovmak, eziyet etmek, sıkmak / ubûdiyyet: kulluk, aşırı bağlılık / feyezan etmek: taşmak, coşmak / muntazır: gözleyen, bekleyen / ecrâm: cansız olan cisimler, gök cisimleri, yıldızlar / ulviyye: yüksek, yüce / süfliyye: alçak, bayağı / müsteğrak veya müstağrak: batmış, gark olmuş / masiyet: âsîlik, itaatsizlik; isyan, günah / huccet veya hüccet: 1. delil, kanıt. 2. seçkin âlimlere verilen ünvan / fısk: Hak yolundan çıkma, Allah’a karşı isyan etme, sefâhate dalma, hainlik, dinsizlik, ahlaksızlık. / tedris:ders verme-verilme-okutma / tilâvet etmek: Kur’an’ı düzgün biçimde ve usûlüne göre okumak / vazıh: açık, net / mübareze: cenk, kavga, harb, uğraşma / zikrullah: Allah’ı zikretme, anma / iktifa etmek: yetinmek / mütemerrid: dikbaşlılık eden, dikkafalı, inat eden, direnen / eşrâf: şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri gelenler / eşref: daha (en, pek) şerefli, onurlu / mehâbet: ululuk, büyük görünme / azamet: büyüklük / efdal: erdemli, faziletli, üstün / melâike: melekler / teemmül etmek: iyice, etraflıca düşünmek / muallekât-üs sebi veya muallâkat-ı seb’a:İslâm öncesi Arap şairlerinin beğenilip Kâbe duvarına asılmış bulunan yedi kasidesi. Bu kasidelerin sahibi şairlerden biri de Lebîb. Bu şiiri (kıt’ayı) Müslüman olduktan sonra yazdığı anlaşılıyor.
(Not: Bu yazımı 15.11.2014 günü Radikal Blog yazarı olarak kaleme almıştım; aynı gün Blog yazısı olarak yayınlanmıştı.(Şu günlerde Radikal’de blog ve köşe yazıları çıkmamakta; 22.03.2016 gününden bu yana blog yazısı çıkmıyor. Bu internet gazetesinde çıkmış blog yazılarımın âkıbeti ne olacak bilmediğim için hiç olmazsa seçtiğim bazılarını kaydediyor ve kendi blogumda yayınlıyorum birer ikişer.)
No Comments