“Sanat eseri gücünü ifade imkânından alır.”
İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” üst-başlığı altında çıkan “AÇIKTI, KALBİMİ DAHA DA AÇMAMA GEREK YOKTU” başlıklı, 23 Cemâziyelahir 1442 (5 Şubat 2021) tarihli yazısından (www.istiklalmarşıdernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=58&Katld=3) yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Kur’an apaçık bir kitaptır diyor Allah. Madem öyledir Müslümanlar ayetlerin asırlar boyu bunca tefsirine, şerhine, izahatına niçin başvurdu? Cevabın şöyle şekillenmesi mümkündür: İnsanlar bedenlerinin doğumdan önce edinmeğe başladıkları kendi öz tecrübelerini ve kimsenin ellerinden alamayacağı niyetlerini öne çıkarmaktan ve bizzat yaşadıkları vakıaları zikretmekten geri durmayacaklardır. (…) Demek ki, ferdin ömrü hem içerden hem dışarıdan kuşatılmış halde geçer. (…) Dışımızdan maruz kaldığımız tahdit bize karşı içimizdeki tecrübe kalıntılarından ve her cins niyetimizden çok daha sinsi ve insafsız hareketlerin başlatıcısı olacaktır. (…) Düzenin bu oyununu sanat eseri bozar. (…) Sanat eseri adını verdiğimiz şey her zaman bu zorluklara meydan okumadır. (…) Sanatçı bir ideologi sözcüsü olamaz dediğimizde fikriyatın bir ideologi formunda tertip edilmiş olması seviyesini aşmaksızın sanat eserinin tesirine ulaşılamayacağını söylemiş oluruz. Sanat eseri gücünü ifade imkânından alır. (…) Sanat eserine mevkiini kalıcılığı mı verir? Evet; ama bu aynı zamanda bilinçli bir çevre meselesidir.
İslâm ne kadar ihlâs araştırmasıysa Kur’an da bizi kıyamet kopuncaya kadar himaye etsin diye indirildi. (…) Neydi Rasulullah’ın bize tebliği? (…) Saklı şey insanlığın harcamağa kıyamadığı şeydir. Kapitalizm alış veriş ilişkisini para gücüyle gerçekleşen faaliyete indirgedi.
Dünya zihin faaliyeti I. Cihan Harbi’ne rağmen modernliğin uç vermesiyle yaygınlaşan düşlere dalmaktan vazgeçmedi. Düştü noksanları Avrupalıların. (…) Büyük savaşı büyük felâket olarak algılayan dünyada sanatın has olanının emekçileri ve bu emekçilerin hizmetine talip olanlardan başka ihlâs sahibi insan yok gibiydi. Avrupa kıtasının bu nadir insanlarının özenilecek özelliklerine Türk topraklarında rast gelmek şaşırtıcı sayılmazdı. (…) ‘Bizim klasiğimiz yok’. Melih Cevdet Anday bu cümleyi Sofya’da sarf etmekten geri durmadı. Türkler arasına döndüğünde bu cümleyi dile getirdiğini aktardığı insanlar ona ‘Yunus Emre var’ deseydin bari takazasında bulundular. (…) İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif’i şairden bile saymıyordu Turgut Uyar. (…)
Bütün bunları bilerek mi başladım şiir yazmağa? Hayır. Benim şiir âlemiyle ilk temasım Milattan Sonra 1963 yılına denk geliyor. Yani 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden üç yıl sonrasına. (…) Türklerin hayatlarında nelere el konmasına ses çıkarmayarak veya işlenen suça neresinden iştirak ederek günlerini geçirdiklerini bilmiyordum. Bugün biliyor muyum? Bilgili olma hususunda şiire başladığım zamandan daha beter haldeyim. (…)
Osmanlı Devletinin batılılaşma yönünde gösterdiği her çabanın olduğu kadar Latin hurufatını şiirde kullanmanın da şiirin bünyesinde bir tesir uyandırmadığına inananlar kim bilir nerden nereye ulaşacaklarını hesaplamışlardı? (…) Gün gelip medenileşme bakımından Batı’yı kültürdeki kazanımlar bakımından geride bırakacaklarını düşünüyorlar mıydı? Hayır, hiçbir şekilde. (…) Batı, hele de ABD hayal edebilecekleri en güzel cennetti. (…) Aralarından sadece biri, Metin Eloğlu, şiirin kelimelerle yazıldığını orta direk saymak suretiyle şiir karakterine sadık kalarak ömrünü tamamladı.
Evet, İsyan yayınlandığında onu yılın kitabı sayıp saymamanın Türk şiirinin geleceği bakımından bir imtihan olduğunu o günlerde düşünmüyordum. Bunu şimdilerde anlıyorum. (…) Orada bütün açıklığıyla benim kalbim vardı. (…) Kitaptan güç alanların kimler olduğu sırrına erebilmiş değilim; ama vardılar. (…)
Hakkında kitaplar yazılmış kayıp bir şair! (…) Açlığı, susuzluğu veya bize ihtiyaç gibi görünen her şeyi bünyelerine yakıştırma hüneri insana bırakılmıştır. Böylesi bir serbestiyet insanların her vesileyle birbirlerini aldatmaları imkânı doğurur. Şiire bu imkânın dışında yaşama alanı açtığı nispette şiir denilebilir. Ben hep bu alanda var oldum. Gerisi laf-ı güzaf…“
No Comments