“Ev ödevleri ve evsizlik”
Süleyman Seyfi Öğün‘ün bu günkü yazısı, yukarıdaki başlık altında çıktı. Bu sıradışı yazının bazı satırlarını alıntılayacağım ama önce yazarı hakkında izlenim, kanaat olarak bende ne var, ondan söz edeyim biraz.
Yeni Şafak’taki yazılarından kendisi hakkında fikir, izlenim edindim. Okumaya değer, bana bir şeyler kazandırır buldum yazılarını. Devamlı okuyorum. Kendisinin İstanbul’da ayda bir seminer-söyleşi tarzı konuşmaları olduğundan haberim olduğu halde gidip izleyememiştim. İlk kez 9 Nisan 2016 Cumartesi günü Turgut Cansever’i anmak için düzenlenmiş bir programın konuşmacılarından ilki olarak dinledim kendisini İstanbul Tasarım Merkezi’nde. O konuşmasını çok beğendim. Böylece yazılarından edindiğim izlenim daha da pekişmiş oldu.
Şimdi bu yazısından bazı satırları aktaracağım.
“Türkiye modern dünyâya ağır bir ev ödevi ile girdi. Ev ödevi modern eğitim ve öğretim sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer robotlaşmış bir kişiliğiniz yoksa “ev ödevi” bizâtihî ağırdır. En hafif olanlar bile içine girilince ağırlaşır. Ağırlık, ödevin “eve”, yâni mahrem alana girmesidir. Aslında ev ödevi, bizi kamusal hayâta hazırlayan bir sürecin bir zorunluluk olarak “eve”; yâni “mahrem” dünyâmıza girmesidir. Paradoks buradan kaynaklanıyor.
Modernleşen Türkiye’nin “ev ödevi” kalkınmak ve ileri memleketler seviyesine vâsıl olmaktı. (…) Eski eğitim öğretim lânetlenerek bütün aksamı ile hayâtımızdan def edildi. Pozitivist temeldeki yeni eğitim-öğretim seferberliği ilân edildi. (…) Bu da “ileri” Batı’nın felsefî-sanatsal- ideolojik doğruları ile hemhâl olmayı gerektiriyordu.
(…) Eğer rejimin tipik olarak sizden beklediği konformist bir mühendislik formasyonu ve buna hizmet eden destekleyici-doktriner bir kültürlenmeden geçerseniz sorun kalmıyordu. Ama, eğer “ev” ödevini “abartır” daha ileri bir yorumun ve iddianın konusu hâline getirirseniz sorun çıkıyordu. Meselâ ağırlıklı olarak 1960’larda kendisini hissettiren “sol” ve 1980’lerde onun yerini alan İslâmî kültürlenmenin bir “ev ödevi” abartısından doğduğunu düşünüyorum.
(…) “Yasak konmuş” bir yayını okumak ve okunması gerekli ve zorunlu tutulmuş bir okumaya ikâme etmek bir “özgürleşme”, “bağımsızlaşma” sanısı doğuruyordu. (…) “Ev ödevi”ni “özel” bir tercihle “evimize” uygun kılabiliyorduk. Yanılsama ise şuradaydı: Böyle yaparak aslında dolayımlamaya çalıştığımız bir süreci, abartarak, nihâî tahlilde onun daha tutkulu bir bağımlılığını geliştirmiş oluyorduk. Çünkü, yeni ve saklı ev ödevinin, bireysel değil, “kamusal” bir açılımı vardı.
(…) Bizim gibi bu işe soyunanlarla birlikte yeni “kapalı”, enformel, gizli sınıflar, okullar ve cemaatler oluşturduk. Böylesine bir cemaatleşme kaçınılmazdı. Çünkü yeni ev ödevi her ev ödevi gibi ağır geliyordu. Başa gelinmemiş “hardcore” metinleri, başta felsefî olanları çok az insan anlıyordu.
(…) Bunu sürdürmenin yolu süreci sulandırmaktan, hardcore’u bir softcore’a aktarmaktan geçiyordu. Şerif Mardin’in seneler evvel yazmış olduğu bir makâlede belirttiği üzere, “heyecân söylemi” imdâda yetişti. (…) Entelektüel süreçlerin “edebîleştirilmesi” ve “siyâsallaştırılması”; yenilebilir, yutulabilir nesneleriyle imdâda yetişti. (…) Ev ödevleri bu lümpenleşme içinde ağırlığını dağıttı. (…)
1990’lardan 2000’lere dünyânın dönüşümü ev ödevlerinin doğurduğu kâbusu dağıttı. Disiplin toplumuna özgü kurumsal eğitim ve öğretim, Pink Floyd’un “The Wall” albümüyle yıkıldı. (…) Kamusal entelektüel figürler halâ bol bol boy gösterir ve aralarında tartışırlar ama, iş bir bireysel zekânın ıspatıdır artık. (…)
Entelektüel kavgaların ajandası artık “incelik-kabalık”; “a posteriori-a priori”, “açık-kapalı” arasındadır. Cemaatleşmeler ise bunların savunusu sırasında tezâhür ediyor. (…) İçine kin ve nefreti dâhil eden duygulanımlarıyla kışkırtılmış yarı-cehâlet (heyecân söyleminin hâl-i hazırı) siyâsallaşması ise buna rağmen devam ediyor.
Bütün bu göstergeler daha derindeki bir kaybın göstergesi. Modernleşme evimizi elimizden aldı. (Okumak, evden çıkmanın karşılığı değil midir?) Bize kendimizi evde hissettiren tek bağ belki de ev ödevlerimizdi. (…)”
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments