“Her isim kendi doğru yolu üzerindedir; ve o ismin terbiyesi altında olan kimse de onun doğru yolu üzerinde yürür; şu halde böyle doğru yol üzerinde davetten ne fayda hâsıl olur?
Muhyiddin İbn Arabî’nin Fusûsu’l Hikem adlı eserinin Tercüme ve Şerhinin (Ahmed Avni Konuk) Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve (merhûm) Dr. Selçuk Eraydın tarafından yayına hazırlanarak yayınlanmış ciltlerinden II. sinden kısa bir bölümü (s.271) biraz daha kolay anlaşılır şekilde aktaracağım. Yazının başlığı bu alıntının ilk bölümünü teşkil eden bir soru ile son bulmaktadır. Yazının devamı bu soruya cevap ve onunla ilgili açıklamadan ibârettir.
Davet Mudıll isminden Hâdî ismine; Câbir isminden Adl ismine; muhtelif yollardan ‘Bizi doğru yola ilet’ (Fâtiha,1/5) âyet-i kerîmesinde beyân buyurulan ve tüm yolları toplayıcı bulunan doğru yola, yani ‘zâtî tevhîd’ ve Muhammedî zuhur yolunadır. Daha açıkçası noksan yoldan kemâl yoluna davet olunur.
O halde her yürüyen Rabb’in doğru yolu üzerinde yürür. Dolayısıyla bu yönden onlar kendilerine gazablanılmış ve dalâlette olanlar değildir.
Çünkü itaat eden olsun, âsî olsun mazharı (zuhur yeri) oldukları isimler, bunları, kendilerine mahsus olan yolda terbiye eder. Dolayısıyla mutî ve âsî özel Rableri olan isimlerin gerektirmesi üzerine yürür. Oysa tabiat gerektirmesi üzere yürüyen kimseye gazab olunmak tasavvur edilmez. Yani tâbi, tâbi olunanın hükmü altında yürürse tâbi olunan ona gazab etmez. Şu halde her bir isim kendi zuhur yerinden ve onun terbiyesi altında olan şeyden razıdır; ona gazab etmez. Fakat hükümde özel Rabbine muhalif olan diğer özel Rabbe göre o mazhar (zuhur yeri), ‘kendilerine gazablanılmış ve dalâlette olanlar’ zümresindendir.
Meselâ Hâdî isminin hükmü hidâyet; Mudıll isminin hükmü de dalâlettir. Hâdî ismi kendisinin kulu olan mü’minden razı olduğu gibi, Mudıll ismi de kâfir kulundan râzıdır. Fakat Hâdî ismine nisbeten kâfir ‘kendilerine gazablanılmış ve dalâlette olanlar’ zümresine dâhildir. Ve bunun gibi Mudıll ismi kendisinin doğru yolu dışında bulunan mü’min kula gazab eder ve onu dalâlette görür; zira bu iki isim hükümde birbirine muhaliftir. Dolayısıyla tüm mazharlar bir yönden ‘kendilerine gazablanılmış ve dalâlette olanlar’ zümresine dâhildir ve bir yönden de değildir.”
No Comments