“Sonra O’na döndürüleceksiniz.”
İsmail Kılıçarslan’ın bugünkü yazısının (Yeni Şafak, 8 Ağustos 2021) başlığı Kur’anda sıkça geçen bir âyetin meâli. Annesinin ölümünün haftasında kaleme aldığı düşündürücü ve etkileyici bir yazı. O yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“(…) 1956’da, şimdi ‘eski’ hatta ‘çok eski’ diye isimlendirebileceğimiz bir dünyanın çocuğu olarak doğdu ve anlamadığı, anlamlandıramadığı, bir türlü akıl erdiremediği bir dünyanın insanı olarak teslim etti emanetini.
Taziyeye gelen dostlarla konuştuğu ve (bu yazısını okuyacak olanlara da) anlatmak istediği bir meselesi var bu vesileyle yazarın: “Annemin vefat haberini aldığımdan bu yana onun benden en son ne zaman kendisi için bir şey istediğini hatırlamaya çalışıyorum. Zihnimi o kadar zorladım ki bu bu sorunun cevabını bulabilmek için. (…) Ve hayır, bulamadım.
Öyle (…) gibi görece büyük isteklerden söz etmiyorum. Onları asla istemediğini, istemeyeceğini zaten adım gibi biliyorum. Ben daha basit isteklerden söz ediyorum. (…) Ve inanın, annemin benden kendisi için istediği bir şeyi zihnimi çatlatsam da bulamıyorum.
Dostlarla bu meseleyi konuşurken ortaya çıkan şey şu oldu: O eski, çok eski dünyanın kanaatkâr, azla yetinmeyi bilen, dünyaya zerrece prim vermeyen ve dünyanın kendisinden bir şey alamadığı kadınlarının ortak özelliği ‘yaşamayı değil yaşatmayı seviyor olmaları.’
(…) Şurada bir dul, burada bir yaşlı, öte yanda zor durumda bir aile, beride bir mülteci… (…) ; dertlerini sadece anneme ve anneme benzeyen insanlara anlatabilen o insanlar için o boşluk. Çünkü annem ve anneme benzeyen kadınların geride bıraktığı boşluğu tamamlayabilen, tamamlayabilecek insanlar değiliz biz.
Zira biz jeton nesliyiz. (…) Biz yardım çağrılarına havaleyle, SMS atarak katılan, vicdanımızın ‘iyilik’ çağrısını bu yolla halleden insanlarız.
Benzerini kaç kez dinledim annemden hatırlamıyorum. ‘Şurada bir gelin var, kocası biraz hayırsız. Ben gelinle konuştum, baban da kocasıyla konuştu. Düzeldiler bakalım. İnşallah böyle devam ederler.’
(…)
“Annemden bana işte bu dertler ve bir vird tespihi kaldı yadigâr. Yaşamayı değil yaşatmayı seven annem, özlediği âhiret yurduna gülümseyerek gitti.
O gülümsemeyi bildim ben. (…) Ardında güzel şahitlikler dışında hiçbir şey bırakmayan birinin gülümsemesi.
Annemle, annemin kuşağıyla birlikte o gülümseme de çıkacak hayatımızdan korkarım. (…)
Bu vesile anacığıma ve cümle büyüklerimize rahmet olsun. (…)”
No Comments